Çözüm Süreci'ne yasal zemin sağlayacak 'Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı' dün TBMM Başkanlığı'na sunuldu.
Bir anlamda Çözüm Süreci'ne parlamentonun da "dâhil" edilmesini öngören 6 maddelik tasarıda, hükümetin yürüteceği çalışmalardan bazıları şunlar:
* Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirleyecek.
* Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verecek ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirecek.
* Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alacak.
* Bu kanun, kapsamında yapılan çalışmalar ile alınan tedbirlere ilişkin kamuoyunun doğru ve zamanında bilgilendirilmesini sağlayacak.
* Alınan tedbirlere ilişkin uygulama sonuçlarını izleyecek ve ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlayacak.
* Gerekli mevzuat çalışmalarını yapacak.
Bu tasarı ile birlikte, paralel savcıların, 7 Şubat'taki MİT operasyonu gibi, Çözüm Süreci'ne karşıt çevrelerin ve muhalefetin barışı sekteye uğratmaya yönelik olası girişlerimin yasal dayanağı da ortadan kalkacak.
Tasarı ayrıca, ta 2009 yılındaki Açılım Süreci'nden beri dile getirilen, "projenin içi boş" ya da "parlamento bilgilendirilmiyor, yasal zemin yok" şeklindeki itirazları da boşa düşürecek.
Cemaat'in yanı sıra, Cumhuriyet gazetesi gibi, bu hamleyi "seçim rüşveti" şeklinde yorumlayan statükocuların barışın kurumsallaşmasından telaşlanmalarının nedenini anlamak zor değil. Ne var ki, egemen Kürt siyasal hareketinin bazı aktörlerinin, Çözüm Süreci'nin siyasi riskini cesaretle üstlenen Erdoğan hükümetinin bu son cesur barış hamlesine paraleller ve ulusalcılar gibi tepki vermeleri hakikaten ibretlik.
Geçen gün bir televizyon kanalında konuşan HDP Milletvekili Hasip Kaplan hükümetin bu girişimini "Köşk seçimlerine yönelik ki" diye küçümsüyordu. "İçeriğinde hiçbir şey yok" diyen Kaplan'ın konuşmasının devamında "aynısını biz daha önce hükümete önerdik" demesiyse ayrı bir garabetti. Kaplan'ın başı AKPfobiden öylesine dönmüş ki, bu açıklamasının ardından kendisine "peki o halde hükümete niçin içeriğinde 'hiçbir şey olamayan' önerilerde bulunuyorsunuz" sorusunun geleceğini düşünemiyor bile. Kendisini parlamentoya sokan Kürt halkının en temel talebi olan barışı, ulusalcıların trenine ilişerek "seçim rüşveti" diye yorumlayan İslamcı Altan Tan'ın açıklamaları da son derece talihsizdi.
Bereket, partisinin siyasi varlığı adına naif eleştiriler yapsa da, Selahattin Demirtaş, Deniz Zeyrek'e verdiği röportajda "paketi önemsediklerini" söyledi. HDP'li İdris Balüken de hakkaniyetli açıklamalar yaptı. Umarım ilerleyen günlerde HDP'ye barış adına bu aklıselim hâkim olur, kraldan kralcı popülistler taca çıkar. HDP'lilerin, sürece dair umut veren Öcalan'la görüşmelerinin ardından bu temennimizin gerçekleşeceğini de umabiliriz sanırım.
Bereket Erdoğan hükümeti bu konuda kararlı. Dünyanın her yerinde benzer durumlardan fiili formüllerle "çıkılabildiği" halde, kritik bir seçimin arifesinde bile barışa kılçık atan muhalefeti susturmak için yine takdire şayan bir risk aldılar.
Yarın bu ülkede barış en şık elbisesiyle dolaşırken, "peki sen ne yaptın" diyen çocuklarının yüzüne nasıl bakacağını düşünen herkes de durup bir an olsun düşünmeli. Üstelik yapmaları gereken tek şey de yalnızca hakkaniyetli olmak; gerçi bazılarımız için en zoru da bu ya.