Dün
malum Cemaat bir ses kaydını daha piyasaya sürdü. Başbakan Tayyip
Erdoğan ve Star yazarı Mustafa Karaalioğlu arasında geçtiği iddia edilen
bu konuşmaların ardından bazı yazarların kovulduğu söylendi.Bu isimlerden biri Hidayet Ş.Tuksal diğeri de Mehmet Altan.
Hidayet Hanım Star'daki son yazısında şu satırları yazmıştı:
"Mustafa Karaalioğlu'yla görüştüğümüzde o da çok şaşırdı ve derdimi anlamaya çalıştı. Derdimi anlatabildiğimi sanıyorum, eğer kararımdan vazgeçersem gene Star'a dönmeye söz vererek onu ikna ettim. Salı-Perşembe yazma sancılarımdan biri tutarsa, açık görüş sayfasından sizlere seslenmeye devam edeceğim."
Dün serbestiyet.com sitesinde olayı tekrar yazan Hidayet Hanım, sosyal medyadaki tartışmalar üzerine twitter'dan da şunları yazdı:
"Star'dan tamamen kendi isteğimle ayrılmıştım, başka şeyler yapmak istiyordum, boşuna M. Karaalioğlu'nu karalamayın!"
Sanırım olayın asıl muhatabının bunca açık beyanatları üzerine yorum yapmaya bile gerek yok.
Mehmet Altan mevzuuna gelince. Mehmet abi Star'dan gönderildiğinde gazetenin bu kararını eleştiren iki üç kişiden biriydim.
Star'ın da eleştiriler yaklaşımlara daha tahammüllü olması gerektiğini
ve bu rengini yitirmemesi gerektiğini yazdım. Tıpkı Gülen'le ilgili
twiti yüzünden Today Zaman'dan gönderilen Ergun Babahan, Hasan Cemal ya
da diğerleri için yaptığım gibi.
O günlerde eleştirilerim üzerine gazetenin en yetkili kişilerinden, Altan'ın gazeteyle maddi konular da dahil olmak üzere ciddi sorunlar yaşadığı öğrendim. ANF'ye verdiği röportajda başyazar
sıfatını taşımasına rağmen kendi çalıştığı gazeteyi en ağır şekilde
eleştirmesinin de bardağı taşıran son damla olduğu bilgisini bana
ilettiler.
Şimdi Hidayet Hanım açıkça ayrılışının
kendi kararı olduğunu söylüyor. Altan da söz konusu yasadışı
dinlemelerden [Tabii gerçeklerse] sonra neredeyse bir yıl daha gazetede
yazıyor. Ne var ki tüm bunlara rağmen cemaat gazeteleri ve
merkez medya bu iki ismin Erdoğan'ın talimatıyla "derhal" gönderildiği
aşırı yorumunda bir elif miktarı tekzibe bile tenezzül etmiyorlar.
Neden
mi? Nedeni, son dönemde sıkça şahit olduğumuz üzere bu tartışmalardan
tepe tepe mağduriyet üretmek yerine her zaman olduğu gibi hakkaniyetini
koruyan Hidayet Hanım'ın dün yazdığı şu satırlarda:
"Yakın tarihte, daha önemli bir gerekçeyle Taraf gazetesinden
ayrıldık; Hasan Cemal'e yakılan ağıtların hâlâ devam ettiği bir
dönemdi, ancak ne hikmetse bizim ayrılışımıza ağıt yakan kimsecikler
olmadı. Demek ki neymiş: Başbakan isteğiyle köşenizden olursanız ağıt yakılacak, patron isteğiyle işinizden olursanız es geçilecek! Timsah gözyaşları içindeki etik duyarlılık (!) medyamıza çok yakışıyor doğrusu..."
Bir
gazeteci işinden olduğunda patronajı ya da editoryal yönetimi
eleştirebilirsiniz. Ancak başkalarının mağduriyetini kendi siyasi
hedefleri için kullanmak bırakın gazeteciliği, önce insanlığa sığmaz.
Zira bu düpedüz vicdan simsarlığıdır. Ve en çok da bu eleştirilmelidir.
Bu
arada Mustafa Karaalioğlu'na karşı başlatılan karakter suikastı ve linç
kampanyası, "gözünü karartanların" ne derece tehlikeli olduğunun da bir
kanıtı. Çünkü Karaalioğlu gibi bukavgada en naif üslubu benimseyen ve hatta zaman zaman dostlarına da itidal tavsiye eden bir isme bile yalanlarla dolanlarla bel atı vurmakta bir beis görmüyorlar. Bize, size ne yaparlar, bir düşünün. Fırsat vermesin...