İnsanoğlunun en sistemli kötülüğü ve bunun sonucundaki yıkım karasında Adorno "Auschwitz'den sonra şiir yazmak barbarlıktır" diyordu.
Ne yazık ki Auschwitz'den sonra şiirler de yazdık, yeni ölüm kampları da kurduk...
Bunlardan en sonuncusu da 150 bin Suriyeliyi katleden, kentlerde sivillerin üzerine varil bombaları yağdıran, sadece komşusu Türkiye'de 700 bin mültecisi olan Esad'ın zulmünün taze delilleri...
Birkaç ay önce 1500 sivili kimyasal silahla öldüren Esad'ın, çoluk çocuk 11 bin kişiyi toplama kamplarında sistematik olarak katlettiğine dair 55 bin fotoğraf... Başbakan Erdoğan'la ortak yaptıkları dünkü basın toplantısında AB Konseyi Başkanı Rumpey'un "Suriye için daha fazlasına ihtiyacımız yok" dediği, gerçeklikleri, bağımsız, uluslararası otoriterlerce tescillenmiş, somut deliller...
Acaba Adorno, aralarında ne yazık ki kendisini "solcu" olarak tanımlayanların da bulunduğu bazı Türkiyelilerin, insanlığın bu son Auschwitz'i karşısındaki diktatör güzellemelerini, "ama"larını görse ne derdi?
Minicik ayakkabısı yanmış bacağının derisine yapışmış çocuğa bakıp "Hırsızın hiç mi suçu yok" diyebilen Kemalistleri...
Katliam belgelerinin yayınlanmasında boncuk arayan derlemeci gazetecinin "zamanlama manidar" çıkışlarını...
Aslı suretinden farksız bir diğerinin, kayışla boğulmuş genç bir adamın cesedine bakıp da aklına ilk gelen şeyin "Erdoğan'ın bu işten kazançlı çıkacağı" kaygısı olmasını...
Katliam görüntüleri ajanslara düşer düşmez Esad'ın Lahey'deki olası savunmasına twitter'dan argüman devşirmeye çalışan dış politika yazarını...
Dünyanın tüm dillerinde tercümesi "muhtaç"a denk düşen mültecilere yapılan yardımları, "vergim de vergim" diye sayan peşin satıcıları, yardım TIR'larını Esad'dan önce patlatanları...
Tıpkı Bosna'da, Afganistan'da, Halepçe'de olduğu gibi, katleden diktatör "seküler", kurbanlar ise Müslüman diye, dindarların mevzua duyarlı olmasına bakıp katliamlara gerekçe bulan "çağdaşları"...
Esad'a "boyun eğme" pankartı sunan TKP (Türkiye Kemalist Partisi) üyelerini, tüm şirin gülümsemesini de yanına alıp Katille boydan fotoğraf veren CHP'li Şafak Pavey'i ve öbürsüleri, Diktatörün dev posteri önünde "mazlum halklara" konser veren "devrimci" müzik gruplarını...
Neler demezdi ki...
Neler demeyecekler ki...
Kimileri de bunlara...
Ama onların dün başka üzüntüleri vardı. Bu büyük insanlık dramına değil, onlara gözyaşı döktüler.
Önce, öğlen saatlerinde, Gezi'de "çapulcuyum" tişörtü giyip bir anda proleterliğe terfi eden İstanbul sermayesinin acısına ortak oldular. Zira Merkez Bankası faizleri yine yine yine yükseltmemişti.
İkinci darbe ise Brüksel'den geldi. Günlerdir, HSYK düzenlemesini çarpıtarak yaptıkları haberler, "Türkiye atom bombası yapıyormuş" makaleleri, "Komisyonun çaycısı gazetemize açıkladı AB ile ilişkiler askıda manşetleri" ve "Erdoğan'ın yüzüne bakmayacaklar" tahminleri ellerinde patladı.
Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy "2014'te umarım daha fazla ilerleyeceğiz. Nihai hedef tam üyelik" dedi. Rompuy, günlerdir malum gazetelerde, hakkında AB'nin Türkiye'ye sert uyarı vereceği iddia edilen HSYK düzenlemesi ile ilgili soruyu ise şöyle yanıtladı:
"Bu Türkiye'nin iç durumudur. Biz sonucu görüp değerlendireceğiz."
Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da "Erdoğan'la konuştum ve bu sohbet sonucunda memnun oldum. Başbakan bize güvence verdi" diye konuştu. AB ile Türkiye'nin müttefik olduğunu, geri kabul ve vizeler için imzaların atıldığını söyledi.
Evet, tüm bunlar da kimilerimiz için hüzünlü haberler...
Neyse kendilerini çok üzmesinler. Önümüzdeki Cenevre 2 Konferanslarına baksınlar. Umutlarını da kaybetmesinler. Kim bilir, bakarsınız sevgili diktatörleri Esad için çok da kötü olmayan bir karar çıkar, değil mi?