Reha Muhtar'ın, Mustafa Sarıgül'ün kendisine gömlek hediye etmesi üzerine yaşadığı "buhranı" okuyunca, "ucuz atlattığımıza" sevindim.
Zira aklıma Heinrich Böll'ün o müthiş eseri, "Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru" geldi. Oyunda, Katharina gündemdeki popüler bir davayla alakası olmadığı halde karakter suikastına uğrayıp onuru çiğnenince, bu işten sorumlu tuttuğu gazeteciyi öldürüyordu.
Hafazanallah, şükür ve de tövbe estağfirullah...
Memleket hakamarayla gününü gün ederken, meğer neler çekiyormuş Reha Abi. CHP'nin İstanbul Belediye Başkan Adayı Sarıgül'ün bir kitap eşliğinde gönderdiği gömleği ne yapacağını bilememiş. Aklına gündemdeki rüşvet hikâyeleri gelmiş. 35 yıllık gazetecilik hayatında karşılaştığı bu "en büyük tehlikelerden birini" sağ salim atlatmak için ne vicdan muhasebeleri yapmış. Hatta "gömleği kutusuyla beraber yatak odasının giriş kapIsının yanı başına" bırakmış. Kutunun üstüne Sarıgül'ün resmini yapıştırdıktan sonra ateş de ediyor muydu, anlatmadığı için bilemiyoruz.
Sarıgül'ü seçmenlerine, Muhtar'ı ise çocuklarına ve bize bağışlayan mutlu sonu yazarımızın ağzından dinleyelim:
"Yani gidecek gömlek... Gidecek ama nasıl gidecek?.. 'Bulacağız' diyorum içimden, 'bulacağız bakalım bir formülünü... Garip'in kalbi temizse, Allah nasılsa bir yol gösterir... 'Günlerdir gazetelerde savcının uçak biletini kim ödedi, otel faturasını kim karşıladı başlıkları manşetleri süslemeye başlayınca benim için de jesti geri göndermenin zemini hasıl oldu... Allah'ın gösterdiği çıkış formülünü uygulamanın tam zamanı şimdi..."
Evet, sonuçta, basında ilklerin adamı Reha Muhtar bir yeniliğe daha imza atarak gömleğin resmini köşesine basar ve mevzudan hepimiz haberdar oluruz. Gayrı gizli görüntü ve rüşvet suçlamalarının hepimizi tehdit ettiği şu günlerde Reha muhtar kurşununu kendi dökmüştür kendine. Ayrıyeten Muhtar gündemin bu yakıcı konusuna dair tavrını, örnek de vererek hepimize belletmiştir.
Kızma ama, ilahi Reha abi. Cem Yılmaz'ın o müthiş ifadesiyle "hepimiz cips yiyen insanlarız, birbirimizi kandırmayalım, bu ne şimdi?
Hangi gafil seni bir gömlekle "satın alabileceğini" düşünebilir?
Kaldı ki, bu hikâyeni yazarken, benim gibi sevenlerinin bile "yöntemini" sana yakışmayacak kadar basit bulacağını nasıl düşünemezsin?
Ayrıca senden daha zekice bir cevap beklerdim. Madem mevzu içini rahatlatmak, mesela karşılığında sarıgül renginde bir kravat falan gönderseydin Mustafa Beye. Hatta içini soğutacaksa, Sicilya usulü düğümleseydin bir de. Gömleğin parasının diyetini cebinden ödeyip tüm şaibelerden arınırdın. Üstelik nezaketsizlik de yapmamış olurdun, değil mi?
Ha, belki medya siteleri haybeye "kazanan" ilan etmezdi seni. Ya da hakkında "bir gömleğe, o geliyor diyen köşe yazarlarına inat Sarıgül'ün hediyesini iade etti" manşetleri de atılmazdı.
Ama yine dostlarımızın bir yemeğinde karşılaştığımızda anlatırdın. Yine gülerdik, yine şüphe etmediğimiz zekânın, espritüelliğinin, dürüstlüğünün hakkını verirdik. Ne güzel olmaz mıydı?
Günümüzden Hz. Ömer örnekleri...
Yıllar önce Ankara'daki siyasetçilerin gözde mekânı Quick China'da, yine zamanın gözde isimlerinden Erkan Mumcu'yu gördüm. Bütün gözler üzerindeydi.
Derken garson masasında olduğu halde bir gürültü koptu. Erkan Bey garsonu fırçalıyordu. Müessese müdürü falan da masaya gidince meraklandım. "N'oluyor" diye sordum garson arkadaşa.
Garson şaşkındı; cevap vermediği için de kızgın... Her müşteriye yapılan üç kuruşluk ikramlardan Mumcu'nun masasına da bıraktığını söyledi. Ancak Bakan Bey, "Bu ne? Kim istedi bunu? Paramla yerim bir şey istersem. Bu ne cüret" diye azarlamış zavallıyı.
Tabii garson kim ki? Bulmuşsun garibi, sıradan bir ikram, her lokantada rutin olan bir incelik üzerinden yap şeklini. Bu millet de saf, alkışlayacak üç kuruşluk piyesini, eşine dostuna anlatacak "nekadada" dürüst olduğunu, değil mi? Sonra da herkes unutacak "unutulmayacaklarını", he mi?
Tamam, kimse kimseden günahkâr görünmek pahasına dindarlığını reklam etmeyen Melami tevazuu falan beklemiyor da subliminal mesajın da bir adabı, seviyesi var değil mi Hz. Ömer imitasyonlarım benim.