Ya parlamento başa ya vesayet yargıya

A -
A +
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu Ergenekon ve Balyoz davaları için Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile görüştü.
Eğer bu görüşmeler ve ilgili tartışmalar davaların bazı ayaklarındaki ciddi kasıt iddialarının meydana getirdiği mağduriyetlerin giderilmesi ve vesayetin devredilmesi değil de tasfiyesi içinse eyvallah. Zira hiçbir darbe karşı karşıtı ya da demokrat duruş, yeniden yargılama hakkını doğuracak yeni delillerin görmezden gelinmesini talep edemez. Çünkü yargının da "hukuka" uygun işlemesi esastır."Bağımsızlık" talebinin gölgelediği, yargının tarafsızlığının tahsisi ise zaten evrensel bir demokrasi standardı.
Bu ilkeleri de davaları yakından izleyen Ali Bayramoğlu gibi demokratlar zaten yargılamaların başından beri dile getiriyorlar. Bendeniz de 31.12.2013 Tarihli "Başka sorusu olan var mı" başlıklı yazımda davalara dair geçmişteki şerhlerimi ayrıntılı bir şekilde anlattım. Bu yüzden tekrara düşmeden söz konusu "hakkaniyetli" tavrın bizler için yeni bir durum olmadığını söylemekle yetineceğim.
Ancak Feyzioğlu bile aceleci Ergenekon muhiplerine "kestirme yol yok" telkininde bulunurken, "Balyoz'da yalan Ergenekon da annem" diyen yurttan sesler korosunun önde gideni olmanın âlemi yok. Bu açıdan, tartışmaya, eskiden davaları körü körüne savunmaya yol açan heyecana benzer bir acelecilikle yaklaşıp, peşinen reddiyeler döşenmenin sorunlu olduğunu düşünüyorum.
O halde, bir yandan 100 yıllık askerî cumhuriyetin sivilleşmesini isterken öte yandan hukuka sadık kalınmasını talep eden demokratlar nasıl bir tavır takınabilir? İlk olarak, gündeme dair diğer çatallı yol ayrımlarında olduğu gibi, tercihimiz siyaset kurumuna "en yakın" güzergâhı olmalı.
Bence bugün beliren "fiili ittifak" olasılıklarını değerlendirirken, 2010 Referandumu gibi, bu evrensel demokrasiye en çok yaklaştığımız kavşaklarda üstü örtülen ya da önemsiz sayılan asli hataları konuşmalıyız. İlkesel tutumda ısrar etmeliyiz.
Zaten tartışma da başlamış durumda. Cemaat'in yargıdaki yapılanmasına dair eleştirilerin hükümet cephesinden yüksek sesle dile getirilmesi üzerine referandumun hayırcı cephesi "biz demiştik" diye söyleniyor. Hatta "evet" cephesinden gelen aceleci ricatların gazıyla "bu yargı, bu HSYK sizin eseriniz" diyorlar. Amaçları, 2010 referandumundaki ayak oyunlarıyla "kötü yola düşürmeyi" başardıkları siyaset alanının genişlemesi hayalini "Vurun kahpeye" diyerek demokratlara bile linç ettirmek.
Tam bir acar hırsızın ev sahibini bastırması örneği. İyi de Referandum maddelerini AYM'ye taşıyıp halkın egemenliğini esastan inceleten ve bazı hayati ibarelerin iptalini sağlayarak güdükleştiren kimdi?
Referandumdan birkaç ay önce, CHP'nin başvurusu üzerine AYM'nin referandumdaki iptallerinin ardından röportaj yaptığım Osman Can şöyle diyordu:
"Hükümet, kararı yok hükmünde saymalı ve maddeleri topyekûn olarak halkın oyuna sunmalı."
Ne yazık ki hükümet, Can'ın manşetten gördüğümüz uyarısını ve önerisini "kapatma gerekçesi olabilir" korkusuyla dikkate almadı ve referandumun ruhuna uygun şekilde yargıda tam bir çoğulculaşma sağlanamadı. Hatta daha da kötüsü oldu. Yüksek Mahkemenin, yargıdaki vesayetin kırılmasına yönelik paketi, "hasar sınırlı olsun, belki yeniden safları sıklaştırırız" saikiyle daraltması, bir başka amorfluğa yol açtı ve vesayete talip yeni bir yapının ekmeğine yağ sürdü.
2010 Referandumu öncesi tartışmalara şöyle katılmıştım:
"Anayasa Mahkemesi, Anayasa Değişikliği Paketi'nin yüksek yargı ile ilgili olan iki maddesini kısmen iptal etti... Anayasa Değişikliği Paketi'ne ta ilk günden beri 'yetmez ama evet' diyen birisi olarak, pakette çok büyük bir delinmeye neden olmasa da bu gelişme beni hiç ama hiç memnun etmedi. Nasıl etsin? Görmüyor musunuz, mevzu esastan farklı. Yetkisi ve görevi, okuma yazma bilen herkesin de anlayacağı şekilde Anayasa'nın 148. maddesinde açıkça tanımlanan bir kurum, gözümüzün içine bakarak irademiz üzerinde keyfî bir tasarruf daha yaptı. Bizim oylarımızla oluşan ve demokrasilerde halkın iradesinin tek meşru temsilcisi olan parlamento 'Anayasada naçizane birtakım değişiklikler yapacağım' dedi. Beylerden ve beylikte onlara taş çıkartacak hanımefendilerden müteşekkil teşkilat 'Hele bir dur bakalım' diye yanıtladı, 'Daha reşit değilsin!' Yüksek Mahkeme, demokrasinin, halkın egemenliğinin ve hukuk devletinin temeline yine, yeniden esastan girdi. Anayasa değişikliği referandumuna 'bu kadarı yeter evet' değil de 'yetmez ama evet' derken böyle bir perspektiften bahsediyorum ben, yanılıyor muyum?" (09.07.2010/Taraf)
"Referandumda, iptal edilen maddeler dışındaki 'ehvenişer metin' mi oylanacak ya da bu metin kabul edilse bile ne olacak? Bu soruların yanıtları, yalnızca paketin mantıksal bütünlüğünün korunması noktasında teknik-hukuki bir problemin çözülmesi için değil, halkın tek meşru temsilcisi olan siyasal iktidarın rüştünü, rüştümüzü ispatlaması için de bir sınav niteliğinde. Zira siyasilerin sistem normları üzerindeki tasarruf hakkının uzunca bir süre daha gündemde olmaması tehlikesiyle karşı karşıyayız...Siyasal iktidar da, mesleki kariyerini umursamadan ve soruşturmalardan korkmadan 'kral çıplak' diyebilen hukuk adamlarına kulak vermeli. Yüksek mahkemenin hukuken 'yok hükmündeki' kararlarına boyun eğip halkın nezdinde 'yok hükmüne' düşmemeli." (11.06.2010/ Taraf)
Evet, yargıdaki yeni vesayetin tasfiyesine dair yürütülen tartışmalarda ve olası "iş birliğinde" yakın geçmişin bu "deneyimi" altın değerinde. 
Eğer tasfiye edilmesi hedeflenen yargı vesayetinin alanını şimdi de yeniden başka bir oligarşik yapının "işgal etmesi" istenmiyorsa, perspektifimiz yargıda etkinliğin parlamentonun lehine ağırlık kazanmasından yana olmalı. Tıpkı gelişmiş batı demokrasilerinde olduğu gibi, parlamentonun yargıya atamalar boyutunda müdahil olmasının önündeki engeller kaldırılmalı, bu alan da siyasetin çoğulcu yapısını yansıtacak bir yapıya kavuşturulmalı.
Aksi halde şimdi siyaseti ve halkın egemenliğini vesayet altına almaya çalıştığı iddia edilenler gider belki ama yerine "eskiler" gelir. Biz de oturup yine yeni vesayetin oluşturduğu taze bireysel mağduriyet hikâyeleri üzerinden yel değirmenleriyle savaşmayı sürdürürüz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.