Gündeme
dair analizlerinizin içeriğinin hiçbir önemi yoktur. Önermelerinizin
sağlamlığıyla ilgilenmezler. Onları ilgilendiren "kimi"
eleştirdiğinizdir.
Bu yüzden onca kafa patlatıp yazılan
makalelerinize yaptıkları kritikler yavandır. Siz argümanlarınızın
çürütüleceği bir eleştiri beklerken, Taksim kafelerindeki falcıların
psikanalizleriyle karşılaşırsınız.
Ortadaki bir polemik olmasına
rağmen, "Ne dediğinizin" zerre kadar önemi yoktur onlar için; zira bu
niyet okuyucuların uzmanlık alanı "niçin" söylediğinizdir.
Üstelik bu
niyet okuyuculuğu sözüm ona "bilimsel zemine" oturmuşlardır. Ki
bildiğiniz üzere, bilimsel haklılığının, yani "saf doğrunun" yegâne
kaynağı kendileridir. Tıpkı Dietzgen'in dediği gibi: "Proletarya
mantığına ilişkin fikirler parti fikirleri değildir ama saf ve basit
mantığın neticeleridir."
Breh breh breh... Benim diyen dogmatikler bunu
söylemeye cesaret edemezken, sen tüm "bilimselliğinle" oturup bir sınıf
için ideoloji "yapacaksın" sonra da tutup, önermelerinin varoluşu
gereği "doğru" olacağını söyleyeceksin...
Kolektivizmin "azılı" muhaliflerinden Mises, on yıllar önce bakın bu "hali" nasıl tarif ediyordu:
"Onların
polemiği hiçbir zaman muhalifin iddiasına yöneltilmez; aksine her zaman
muhalifin kişiliğine yöneltilir... Düşman püskürtülmez; onu bir burjuva
olarak ifşa etmek yeterlidir."
Yıllardır "bilimsel düşüncenin membaı" diye pazarlanan bu engizisyon kafası ne yazık ki hâlâ kimileri için en güvenli liman.
Hafta
sonu, onca yıllık yazarlık kariyerinde akılda kalan ve "tutan" tek bir
orijinal analizi olmadığı halde hâlâ insan içinde "yazabilen" bir
gazeteci yine bu asırlık lanetin manifestosunu yazmıştı.
Sürekli o
alanda gezdiği halde, insanların lobi çevreleriyle ilişkilerini ve
siyasilere verdiği resmî danışmanlık hizmetlerini yüzüne vurmadığı bu
zatın son hedefi Etyen Mahçupyan'dı.
Ama tabii ki tam sayfa döşendiği
yazısında olmayan tek şey, eleştirisinin kaynağı olduğu halde
Mahçupyan'ın "halk ihtilali" isimli makalesinin argümanlarıydı. Ne
gereği vardı ki, yazısı boyunca yeterli miktarda "Palavracı, dalkavuk,
trol, ortanca çocuk" demişti...
Çuvallayan analizleriyle günden güne
gidere daha çok yaklaşan bu zatın, eğer aydının alametifarikası cesaret
ve bağımsızlıksa, Türkiye'de parmakla gösterilebilecek birkaç isimden
olan Mahçupyan'a söylediklerine karşılık vermek elbette zaman kaybı.
Ama
mevzu kişisel değil işte. Milyonlarca insanın umutlarına ipotek koyan
Koskoca muhalefet partileri liderleri, bu loser'ların kuyruğunda siyaset
arenasına çıkıyor. Bu küfürbazların yazılarında sosyoloji boncukları
arayıp politikalarını belirliyorlar.
Oysa durup bir düşünseler, masa
başında planladıklarını, bir türlü halkın ihtilallerine denk getiremeyen
bu toplum mühendislerinin kime ne faydaları olmuş?
Tarih, bunların
ipiyle kuyuya inip "farelerin kemirici eleştirisinden" başka muhatap
bulamayanların hezimetleriyle dolu değil mi?