Yolsuzlukla silahlı mücadele

A -
A +
17 ve 25 Aralık operasyonlarının yalnızca bir yolsuzluk soruşturması olduğunu düşünen ancak bunların siyasete siyaset dışı bir müdahale olabileceğini, ihtimal olarak dahi değerlendirmeyen pek çok isim sayabilirim.
Ancak söz konusu operasyonların arka planını görenler arasında bile, yolsuzluk iddialarına kayıtsız kalan ya da söylenildiği gibi bu "edimi" savunan tek bir kişiye rastlamadım.
Öyle ki AK Parti cephesinin en yetkili isimleri yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesi gerektiğini açıkça beyan ettiler, ediyorlar da. Bakanlar da istifa "ettirildi." Hatta Başbakan Erdoğan dahi, çembere alınması için yürütülen yoğun manipülasyona aldırmadan yolsuzluk ya da rüşvet karşısındaki tavrını net olarak açıkladı. 
Ayrıca bir adli soruşturmanın sürdüğünün yegâne göstergesi gözaltılar olmasa gerek. Peki ortada söz konusu operasyonların sonlandırıldığına dair somut bir kanıt var mı? Görüyorsunuz işte, "en güçlü delilleri" olan Erdoğan'ın "oğlunun ifade bile vermediği" propagandasının yalan olduğu ortaya çıktı. Bilal Erdoğan olması gerektiği gibi haftalar önce savcılığa giderek ifadesini vermiş. Operasyonu sonlandırmak isteyen bir hükümetin, görev yerleri değiştirilen savcıların dokunmadığı delil çuvallarının mührünü kırması da pek mantıklı olmasa gerek, değil mi?
Kaldı ki, hükümet hukuki süreçleri atlayarak, iddialar gerçek ya da yalan, bunca zamandır kamuoyunda tartışılan böyle sansasyonel bir soruşturmayıistese de sonlandırmaz zaten. Zira burası bir muz cumhuriyeti değil.
Ayrıca dün Etyen Mahçupyan'ın da yazdığı gibi araştırmalar, yolsuzlukları önemseyenler arasında AK Parti seçmeninin de ciddi bir ağırlık oluşturduğunu açıkça gösteriyor.

Gezi'de yapmadınız bari şimdi...

Hal buyken, yeni sivil bürokratik oligarşinin her gün bir yenisi açığa çıkan darbe girişimlerinin tartışılması ısrarla yolsuzluk düzlemine hapsedilmeye çalışılıyor. Çözüm sürecine ve ekonomik kalkınmaya karşı hamlelere dair her yorumda bir "siyaseten doğruculuk" beyanı isteniyor. Bu zorlamanın da konu dışına çıkılmasına neden olduğu ve tartışmayı saçmaya indirgeyerek kör dövüşüne çevirdiği açık.
Kuşkusuz bu "baskıdan" en çok nasibini alan da egemen Kürt siyasal hareketi. Yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi şeklindeki seçim vaatleri bile "30 Mart'ta özerklik ilan edecekler" diye manipüle edilen BDP'ye sağdan soldan yükleniyorlar. Öcalan yakalandığında köşelerinden, yöre halkına devletin "ayağını denk al, benim yanıma gel" mesajını ilettikleri halde, devletin Kürtlere gittiği bugünlerde gerilla güzellemeleri yazan loser liberaller bile utanmadan sitem edebiliyorlar.
"Yolsuzluğa sesiniz çıkmıyor! Suskunluğunuz Çözüm sürecine karşılık bir taviz mi?"
Pardon ama bu konuda BDP'den hemen hemen her gün bir açıklama geliyor. Meclis'te grubu bulunan yasal ve meşru bir parti, yolsuzluğun ve rüşvetin üzerine gidilmesi için daha ne yapabilir?
Gezi'de sokağa çıkartamadığınız Kürtlerden ve onların ciddi bir kısmının siyasi temsilcilerinden şimdi de yolsuzluğa karşı silahlı mücadeleye başlamalarını mı istiyorsunuz?
Sizin aklınız başınızda mı?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.