Ancak
söz konusu operasyonların arka planını görenler arasında bile,
yolsuzluk iddialarına kayıtsız kalan ya da söylenildiği gibi bu "edimi"
savunan tek bir kişiye rastlamadım.
Öyle ki AK Parti
cephesinin en yetkili isimleri yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesi
gerektiğini açıkça beyan ettiler, ediyorlar da. Bakanlar da istifa
"ettirildi." Hatta Başbakan Erdoğan dahi, çembere alınması için
yürütülen yoğun manipülasyona aldırmadan yolsuzluk ya da rüşvet
karşısındaki tavrını net olarak açıkladı.
Ayrıca bir adli soruşturmanın sürdüğünün yegâne göstergesi gözaltılar olmasa gerek.
Peki ortada söz konusu operasyonların sonlandırıldığına dair somut bir
kanıt var mı? Görüyorsunuz işte, "en güçlü delilleri" olan Erdoğan'ın
"oğlunun ifade bile vermediği" propagandasının yalan olduğu ortaya
çıktı. Bilal Erdoğan olması gerektiği gibi haftalar önce savcılığa
giderek ifadesini vermiş. Operasyonu sonlandırmak isteyen bir
hükümetin, görev yerleri değiştirilen savcıların dokunmadığı delil
çuvallarının mührünü kırması da pek mantıklı olmasa gerek, değil mi?
Kaldı ki, hükümet hukuki süreçleri atlayarak, iddialar gerçek ya da yalan, bunca zamandır kamuoyunda tartışılan böyle sansasyonel bir soruşturmayıistese de sonlandırmaz zaten. Zira burası bir muz cumhuriyeti değil.
Ayrıca dün Etyen Mahçupyan'ın da yazdığı gibi araştırmalar, yolsuzlukları önemseyenler arasında AK Parti seçmeninin de ciddi bir ağırlık oluşturduğunu açıkça gösteriyor.
Gezi'de yapmadınız bari şimdi...
Hal
buyken, yeni sivil bürokratik oligarşinin her gün bir yenisi açığa
çıkan darbe girişimlerinin tartışılması ısrarla yolsuzluk düzlemine
hapsedilmeye çalışılıyor. Çözüm sürecine ve ekonomik kalkınmaya karşı hamlelere dair her yorumda bir "siyaseten doğruculuk" beyanı isteniyor. Bu zorlamanın da konu dışına çıkılmasına neden olduğu ve tartışmayı saçmaya indirgeyerek kör dövüşüne çevirdiği açık.
Kuşkusuz bu "baskıdan" en çok nasibini alan da egemen Kürt siyasal hareketi.
Yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi şeklindeki seçim vaatleri bile
"30 Mart'ta özerklik ilan edecekler" diye manipüle edilen BDP'ye sağdan
soldan yükleniyorlar. Öcalan yakalandığında köşelerinden, yöre
halkına devletin "ayağını denk al, benim yanıma gel" mesajını
ilettikleri halde, devletin Kürtlere gittiği bugünlerde gerilla
güzellemeleri yazan loser liberaller bile utanmadan sitem edebiliyorlar.
"Yolsuzluğa sesiniz çıkmıyor! Suskunluğunuz Çözüm sürecine karşılık bir taviz mi?"
Pardon
ama bu konuda BDP'den hemen hemen her gün bir açıklama geliyor.
Meclis'te grubu bulunan yasal ve meşru bir parti, yolsuzluğun ve
rüşvetin üzerine gidilmesi için daha ne yapabilir?
Gezi'de
sokağa çıkartamadığınız Kürtlerden ve onların ciddi bir kısmının siyasi
temsilcilerinden şimdi de yolsuzluğa karşı silahlı mücadeleye
başlamalarını mı istiyorsunuz?
Sizin aklınız başınızda mı?