İnsanların hayatını sadece aile terbiyesi ve eğitim şekillendirmiyor. Yetiştiği yerin tabiat şartları ve coğrafik durumu da etkiliyor onları. Biz Toros çocukları mesela. Hayatımızın her safhasında izi vardır Toros Dağları'nın. Üzerinde yaşamasak dahi o bizi etkilemeye devam ediyor. Kanımıza işlemiş bir kere. Toros Dağları üzerinde kurulu iki ilçeyi örnek göstererek; açıklamaya çalışayım ne demek istediğimi. Gülnar ve Akseki. Gülnar Mersin Torosları üzerinde. Akseki ise Antalya Torosları üzerinde. Her ikisi de çok şirin. Her ikisi de içmeye doyum olmayan suya, teneffüs etmeye kıyılamayan havaya sahip. Çam ve meşe havasını teneffüs ederek büyür bir insan da farklılığı olmaz mı? İnsan sevgisiyle dolu yürekleri var onların. Ama, bunlar karın doyurucu şeyler değil ki! İş yapmak lazım. Da... "Ziraat yapayım", dese; toprak yok. "Fabrikada çalışayım", dese; tesis yok! Yok, diye ölecek değil ya. İşi, aşı bol olan yere göç ediyor. Akseki ve Gülnar'ın beyin göçü vermesinin ana nedeni bu işte. Göç, zor iştir. Gittiğin yerde davul zurnayla karşılamazlar seni. İtilip kakılırsın! Mesleğin varsa, farklı tabii; hüsnükabul görürsün. Gülnar ve Aksekilinin ne gibi bir hüneri vardı da, kabul edildiler gittikleri yerlerde? Gülnarlı okudu, bürokrat oldu. Aksekili ise tüccar. Aksekili, tıpkı Darendeli gibi bundan 100 sene önce başladı tüccarlığa. Merkebin veya katırın sırtına yüklediği sandıktaki incik boncukla "o şehir senin, bu şehir benim" dolaştı. Köy yollarını adımladı. Senelerce çerçilik yaptı. Motorlu araçlar çıkınca, kendine küçük bir kamyonet veya minibüs uydurup daha hızlı dolaştı o köyleri. İhtiyaçlar çoğaldı. Ürün çeşidi arttı. Aksekili, gelişmeleri iyi takip edip tüccar oldu. Bir kısmı da üretime heves edip sanayici oldu. Gülnarlının ticari kabiliyeti sınırlı. Riski de pek sevmez. Dolayısıyla, okuyup bürokrat olmak ona daha cazip geldi. Bugün Ankara, Konya, Adana ve Mersin başta olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde görev yapan bürokratların önemli bir kısmı Gülnarlı. İşlerini sevmeleri ve sorumluluk duygusuyla hareket etme özellikleri, onların merdiveni hızlı çıkmalarını sağlıyor. Bu hikâye sadece Gülnar ve Akseki'nin hikâyesi değil aslında. Tüm Torosların hikâyesi. Sahil ve ovadakinin böyle bir derdi yok. Çalışıp da ne yapacak? Nasıl olsa toprak verimli. Akşam tohum ekiyor, sabah meyve topluyorlar. Dağdaki soğuk da yok ki, üşümekten korksun. Ye, yan gel yat! İşin garibi; ticaret de ilgisini çekmiyor sahildeki kişinin. Eee, ekmeği kim yapacak? Elbiseyi kim dikecek? Buzdolabını kim satacak? Onu da Kayseri, Kahramanmaraş, Adıyaman gibi şehirlerden gelenler yapıyor. Gülnarlı ve Aksekili yetemiyor çünkü...