2006 Türkiyesi

A -
A +

Türkiye borç aldı, bildiğini okudu: Lay lay lom! Enflasyonla yaşarken de öyle: Lay lay lom! Ee, her şeyin bir sonu var. 'Çekirge' misali bir sıçradı, iki sıçradı ve gelip 2000 yılında duvara tosladı; güm! Deniz bitti yani. 2001'den sonra ne yaptı peki? Parayı yönetme tekniği aldı! Kimden aldı? IMF'den!.. Aldı da ne oldu? Onların direktifi altında uyguladığı sıkı maliye politikasıyla istikrar sağladı. Bütçe'ye disiplin geldi. Faiz dışı fazla vermeye başladı; hem de düzenli olarak. Ekonomik parametreler 15 yıldır olmadığı kadar iyi. Fena mı? Değil tabii. Türkiye'nin tanımadığı şeyler bütün bunlar. Yeni yeni öğreniyor. İyi hoş da yeter mi? Esas soru bu: Yapılanlar yeter mi? Yetmez! Yetmez çünkü, bu iyileşmeler henüz halka yansımadı. Deve misali Türkiye'nin nesi doğru ki? Boyun düzeldi ama görüntü hepten bozuldu. Dümdüz bir boyun, yamru yumru bir gövde!.. Hele hörgüç; tam yedi tane. Onun da azaltılması ve boyna uygun hale getirilmesi lazım. Nedir bu hörgüç? 1) Rekabet: Türkiye için çok önemli bir konu bu. Sanayi, ucuz işçilik şansını Çin'e kaptırdı. Şimdi süratle katma değeri yüksek ürüne geçmesi, moda ve tasarım ağırlıklı çalışması lazım ama ne mümkün! Türkiye OECD ülkeleri arasında sanayicisine elektriği en pahalı kullandıran ülke bir kere. Akaryakıtta en fazla vergi alan ülke yine Türkiye. İnterneti bile en pahalı kullanan ülke unvanı Türkiye'nin. Asgari ücretten alınan vergi yüzde 70; tabii bu da dünya rekoru. 2) Kayıt dışı: Her iki çalışandan biri hiçbir güvencesi olmayan kayıt dışında yer alıyor. Bütün bunlar yetiyormuş gibi haksız rekabete de sebep oluyor bu durum. Ekonomik dengeler alt üst oluyor. Bir tarafta vergisini veren, her bir işlemini kayıtlı yapan işletmeler... diğer tarafta da merdiven altı diye tabir edilen, Maliye'ye kaydı dahi bulunmayan işletmeler... Gelişim şart ama yüksek rekabet gücü olmadan rekabet mümkün mü? Ciddi işletmeler bir taraftan dış pazarda rekabet etmeye çalışıyor, bir taraftan da burnunun dibindeki rakibin zararından korunmaya çabalıyor. Bu konu 2006'nın en önemli konularından birisi. 3) İşsizlik: Türkiye'nin en önemli sosyal problemi işsizlik ama yumurta-tavuk hikayesi. Bu kadar pahalı girdi varken kim istihdama sıcak bakar ki? Sanayici işini robotla yapmaya çalışıyor. Yaptı yaptı, yapamadı bırakıyor! Bir kişinin istihdamı için 80 bin dolarlık yatırım yapmak gerekiyor çünkü. 4) Cari açık: Milli gelirinin yüzde 7'si kadar bir cari açığı Türkiye sürdürebilir mi? Özelleştirme, yabancı sermaye girişi, turizm gelirlerindeki artış... derken bu mevzu şimdilik risk olmaktan çıkıyor ama önemli bir problem olduğu kesin. 5) Döviz kuru: Türkiye'de 2001'den bu yana Türk Lirası değer kazandı; döviz ise yerde sürünüyor. Bilerek uygulanan bir politika tabii bu! Sıcak paraya kapılar ancak böyle açılıyor çünkü ama ya ihracat? İhracatçı direndi ve 2005'ten alnının akıyla çıktı. Kâr etmediyse de işini yaptı. 2006'da hem kâr etmek, hem de yeni yatırımlar yapmak durumunda. Nasıl yapacak bunları? 6) Analitik yapı: Türkiye'nin en zayıf noktası belki de bu. Analitik düşünce yapısı çok zayıf. Bir konuyu ne doğru analiz edebiliyor, ne de çözüm üretebiliyor. Hadiseleri duygu yoğun değerlendirmeye tâbi tutmak daha kolay geliyor bizim toplumumuza. Dolayısıyla, kritik anda sırtındaki küfeyi devirip atıvermek gibi kötü bir alışkanlığı var. Halbuki, önümüzdeki günler çok çetin günler. Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu ona yön vermekten geçiyor ama Türkiye'nin var mı böyle bir alışkanlığı? Ki, 2006 yılı aynı zamanda AB sürecinin ivme kazandığı bir yıl; ciddi planlamalar yapılması gerekiyor. Ayrıca, Sivil toplum kuruluşları (STK) sistemin içine çekilip oyunun aktörü yapılması da lazım. 7) Sosyal güvenlik: Türkiye, sosyal güvenliği hâlâ 'yeşil kart' mantığı içinde değerlendiriyor ki, en büyük yanlışı bu belki de.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.