AB ve biz

A -
A +

Türkiye'nin, nasıl bir AB'ye girdiğini bilmesi lazım ki, kendi rolünü ve stratejik yerini iyi tayin etsin. Türkiye, "AB'ye ne gibi bir katkı sağlayabilirim"in cevabını ne kadar doğru verirse; eli o kadar güçlenir. Avrupa Birliği'nin 'Atlas Okyanusu'ndan Urallara kadar' uzanan bir büyüme stratejisi olduğu biliniyor. Bunu başarabilmesi için siyasî, askerî ve iktisadî gücünün tam olması lâzım. Var mı acaba? Hemen belirtelim ki, ekonomik gücü hiç fena değil. ABD'den sonra en büyük ekonomi Avrupa Birliği ülkelerine ait. Ancak, AB ülkelerinin tam bir ekonomik birlik içinde olduklarını söylemek için henüz erken. Para birliği mesela. Hâlâ birleşik para birimi euro'ya geçmeyen ülkeler var. İngiltere, Danimarka, İsviçre gibi. Ortak sanayi politikası olmadığı gibi tarım ve balıkçılık politikası da yok. Siyasi birlik de henüz tesis edilmiş değil. AB liderinin hangi ülke olacağı çok önemli fakat henüz netlik kazanmadı bu konu. Fransa pek hevesli. Almanya ise açıktan seslendirmiyor belki ama liderlik hakkının kendisine ait olduğunu çevresine hissettirmek için elinden geleni ardına koymuyor. İngiltere, her ne kadar AB içinde bir üye ülke ise de esas ittifakını Atlas Okyanusu'nun öbür yanındaki ABD ile yapıyor. Schengen (şengen) konusu bile üzerinde konsensüse varılmış bir mesele değil. Anayasa da öyle. Her ne kadar bir AB Anayasası var ve Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nda onaylandıysa da henüz AB üyelerini tek bir çatı altında birleştirecek bir etkisi olduğu söylenemez. Ayrıca, 25 AB ülkesinin bu Anayasa'yı kendi parlamentolarında onaylaması lazım. Bazı ülke liderleri kendi kamuoylarında referanduma götürmeye hazırlanıyorlar ki, bunların hepsi zaman istiyor. AB üyesi 25 ülke liderinin 6 aylık dönemler halinde başkanlık yaptığı AB, bu haliyle kalacak değil elbette. Bugün her ne kadar yetkileri tedricen artıyorsa da yarın AB Konseyi de AB Komisyonu da, Avrupa Parlamentosu da daha fonksiyonel hale gelecek tabii. AB'nin askerî gücüne gelince. En zayıf noktası burası. Dünyanın her köşesinde cirit atan ve istediği ülkeye, istediği an müdahale edebilen bir ABD ile aşık atacaksa; AB'nin mutlaka ama mutlaka askerî gücünü arttırması lazım. Türkiye'nin AB'nin bugün nerede olduğunu, bundan 10 sene sonra nereye taşınacağını ve değişen dünya içinde nasıl bir fonksiyon yükleneceğini iyi analiz etmesi şart. Bunlar henüz hiç tartışılmadı. Türkiye'nin AB ile yapacağı müzakere elbette ki çok önemli ama ondan önce kendi içinde yapması lazım bu müzakereyi. Bunun yolu da kamuoyundan geçiyor. Türk halkının doğru ve eksiksiz bilgilendirilmesi lazım. AB'nin Türkiye'yi üye kabul etmesi için TSK bile tek başına kafi bir faktör aslında. Ayrıca, genç nüfusu, jeopolitik konumu ve ekonomik potansiyeli ayrı bir katma değer tabii. Bir taraftan değişen, bir taraftan kendi içindeki ihtilafları aşan ve bir taraftan da dünya liderliğine hazırlanan AB'nin Türkiyesiz bu hedefe ulaşması mümkün değil. Yeter ki Türkiye'nin bu gelişme içindeki rolü doğru tespit edilsin ve taraflar birbirine güvensin. > MI ACABA?!. Başta Nilüfer olmak üzere birçok sanatçı Londra'da ev almış... Orada Türk Türk'e yaşarlar artık, İngilizler Antalya'ya geliyor çünkü! Türkiye'ye tarih çalışıp gelen Bill Gates, Kıbrıs meselesini bile konuşmuş... Bir yere elini kolunu sallayarak gitmek bize mahsus, Gates yapar mı bu hatayı? Astımı önlemek için limon koklamak lazımmış... Astrologlar söylemeden kim dinler bunu!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.