AB yolları dar, dar!..

A -
A +

Türkiye AB yolunda ilerliyor. Müzakerelerin başlayacağı 3 Ekim'e bir aydan bile az bir süre kaldı. On sene kadar sürmesi tahmin edilen "müzakereler"in çok çetin geçeceğini söylemeye bilmem gerek var mı? Nereden kaynaklanıyor bu çetinlik? Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin birçok kriteri var da ondan! Sayıları çoksa da özünde çevre, rekabet ve verimlilik yatıyor bu kriterlerin. Daha doğrusu "Kazanmak istiyorsan, çevreyi kirletmeden kazan. Rekabet etmek istiyorsan, verimli çalış ve aynı ürünü daha ucuza nasıl mal edeceğine kafa yor" diyor bu kriterler. Türkiye'nin bu gibi konularda bir hayli geri olduğu bilinen bir gerçek. Müzakere sürecinde işte bu meseleler karşımıza gelecek ve bir nevi eğitimden geçeceğiz önümüzdeki 10 sene içinde. Madalyonun bir de Avrupa Birliği yanı var tabii. AB halkı, kriterine güveniyor ve "Dediğim dedik, çaldığım düdük" havasında gidiyor ama kazın ayağı öyle değil! Nüfusları hızla yaşlanıyor bir kere. Sosyal güvenlik sistemleri şimdiden çatırdamaya başladı. Ayrıca, ABD'nin teknolojisi ile Çin'in ucuz ürünle yaptığı acımasız rekabetin arasında sıkışıp kalmış ekonomileri artık eskisi gibi mama vermiyor onlara. AB insanı böyle düşünse de siyasetçileri işin vahametini görüyorlar. Görüyorlar ki, Ural Dağları'na kadar genişlemeyi düşünüyorlar. Bu ne demek? AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı var! Rekabet için de geçerli bu ihtiyaç, Urallar'a kadar uzanmak için de. İyi de, madem öyle neden AB liderleri yalpalıyor? Bu sorunun tek bir cevabı var: Tekrar seçilmek istiyorlar da ondan! Kendi halklarına "Türkiye'nin gerekliliğini" iyi anlatabilselerdi bunu yaşamazlardı tabii ama o onların zaafı! Ya, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Verecek taviz yok" açıklamasına ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün yaptığı, "Dönmemek üzere çeker gideriz" çıkışına ne demeli? Onları bu şekilde konuşmaya zorlayan sebep AB liderlerinin son günlerde sıkça gündeme getirdiği "Türkiye'ye özel statü", yani, "imtiyazlı ortaklık" meselesi. 3 Ekim'de Türkiye ile müzakereleri başlatılmasının önünde "hiçbir engel" olmadığı, 25 üye ülkenin tamamının bu konuda "mutabık" olduğu dile getiriliyor AB tarafından. Ancak AB'nin iki kırmızı çizgisi Türkiye'nin kafasını karıştırıyor. Bunların biri "imtiyazlı ortaklık" diğeri ise "Kuzey Kıbrıs limanları'nın Rumlar"a açılması. Başbakan Erdoğan, "Verecek taviz kalmadı" derken neyi kastediyor acaba? Kıbrıs'ta verebileceğini verdi Türkiye. Ekonomik olarak bakıldığında da öyle. Pürüzlü bir mesele kalmadı. Daha ne tavizi kaldı ki? Sonra Türkiye AB ile bir ortaklık yapmak istiyor. Ortaklıkta her iki tarafın da belli menfaatleri ve buna karşılık vereceği tavizler söz konusu. Türkiye tam üyelik istiyor tabii. De, AB'nin bu ortaklıktan menfaati yok mu? Varsa, neden onlar taviz vermiyor? Erdoğan, "Gerekirse görüşmeleri keseriz" dedi en son demecinde. Bu tür demeçlerin Türkiye'yi bir yere götürmesi mümkün değil. Ayrıca, AB'nin bu çeşit sözlerle hizaya çekileceğini düşünmek de tam bir arabesk olur. Ki, "Türk usûlü" politikalarla bir yere varamayız!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.