AB yolları taştan

A -
A +

Bugünlerde AB ile ilgili aldığım soruların haddi hesabı yok. Çoğu, 'avanta' ile alakalı. Hemen söyleyeyim ki, avanta mavanta yok!.. Ha, sonu iyi, o doğru. Türkiye AB müktesebatını yerine getirip üye olursa köşeyi döner. Bu kesin. Fakat, adına 'müzakere süreci' denilen dönemi başarıyla tamamlaması ve tam bir transformasyon yaşaması lazım. Türk halkı, bugünlere, her bir tarafı düşman ülkelerle çevrili bir coğrafyada hiç dostu olmadan yaşadığını düşünerek geldi. En kısa zamanda bu paranoyadan kurtulup o ülkelerle birlikte yaşamayı öğrenmesi gerekiyor bir kere. "Yunanistan bizim düşmanımız. Fransa ve AvusturyaTürkiye'yi sevmiyor ama Almanya dostumuz" gibi uçuk kaçık düşüncelerden de arınmak lazım. Bu birliğin içinde sevgi değil, karşılıklı menfaatler konuşuluyor. Oyunun kuralı mantık üzerine kurulu çünkü. Neyse konuyu fazla dağıtmadan sadede gelelim. AB müktesebatı denen değerler; Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya başta olmak üzere 25 Avrupa ülkesinin kabûl ettiği hayat tarzı. Türkiye'den daha üye olmadan Avrupa'ya entegre olması ve Türk halkının bir Avrupalı gibi yaşamayı öğrenmesi isteniyor. Ha, onlar gibi yaşamak fena mı? Değil tabii. Sosyal güvenlik içinde çalışıp hak ve özgürlüklerini sonuna kadar kullanıyorlar. Yeter ki, biri diğerinin ayağına basmasın. 'Müzakere süreci' ifadesinin kelime anlamı her ne kadar, 'masa başında oturup pazarlık yapmak' gibiyse de öyle değil. Değişimin yaşanacağı hareketli bir zaman dilimini ifade ediyor aslında bu süreç. Masa başı olsaydı kolaydı yine. Gönderirdik ağzı laf yapan 100, bilemedin bin kişiyi; onlar pazarlığı yapar gelir; biz de otururduk oturduğumuz yerde. Ama değil. AB'ye en son üye olan 10 ülkenin müzakeresi, 31 başlık altında yapıldı. Türkiye için bu sayı 25 de olabilir, 40 da. O, o kadar önemli değil. Önemli olan uygulama! Müzakere sürecinde 1- Yasama 2- İdari 3- Ekonomik ve siyasi kararlar çıkacak karşımıza. Türkiye, siyasi kararların çoğunu kanunlaştırdı zaten. Bir problem yok orada. Esas mesele günlük olaylarda ve onunla ilgili idari kararlarda yoğunlaşıyor. Gıdanın paketlenmesinden tutun da, hayvan bakımına kadar binlerce idari karar var! AB, Türk heyetinin eline bir dosya verip, 'Patatesi biz böyle soyuyoruz. Hadi siz de öyle soy' diyecek ki, bu bir ev ödevi. Hazırlanmak lazım! Ödevi ve şekeri alıp dolanıvermek yok, kopya çekmek yok, şekeri yiyip dosyayı atmak yok! 'Hadi canım sende' demek hiç yok. Patatesin soyulduğu mekanın temizliğinden, patatesi soyan kişinin sosyal güvenliğine varıncaya kadar hepsini belli bir standarda oturtmadan olmuyor bu iş. 'Patates kesmeyi bana mı öğreteceksin?' dediğin an olay kopuyor. Türk halkı AB üyeliği için ciddi bir kararlılık gösterdi. Ancak, şartların çetinleştiği o gün gelip çattığında kayış atan olursa, bir kıymeti kalmaz bunun. Dolayısıyla, bu kararlılığın müzakere süresince gösterilmesi gerekiyor. Onun için iyi hazırlanmak kadar toplumu doğru bilgilendirmek de şart. TOBB'un başlattığı tanıtım faaliyetleri, bu yönden takdire şayan. Her kesimi içine alan bir enformasyon çalışması başlattı ki, çok önemli. MI ACABA?!. Sarıgül, "İnsan pes etmedikçe yenilmiş sayılmaz" diyerek mücadelesini sürdüreceğini söylemiş... Tıpkı Deniz Baykal gibi konuşmuş! Bill Gates, MEB'in e-eğitim projesine 30 milyon dolarlık yazılım bağışlamış... Ee, kazın geleceği yerden tavuk esirgenmez tabii! 4 YTL'den daha ucuz peynir hilesiz olmazmış... Bize peynir değil, ucuz fiyat lazım kardeşim!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.