AB yolu dar, dar...

A -
A +

Genişlemeyle üye sayısını 25'e, nüfusunu da 450 milyona çıkaran yeni AB için 41 yıldır bekleme odasında tutulan Türkiye'nin pozisyonu nedir? AB, şemsiyesi altına aldığı ülkelerin malına, parasına ve insanına serbest dolaşım hakkı veriyor. Türkiye, GB'ye girmekle malın serbest dolaşım hakkını zaten elde etti. Hiçbir problem yok bu konuda. Para da öyle, herhangi bir engel olmadan girip çıkabiliyor. Ancak, Türkiye'ye gelen para daha ziyade sıcak olanı. Yani, yatırım için gelen sermaye yok denecek kadar az. Sebebi belli: Hukuki altyapı yok bir kere. Kayıt dışı ekonominin haksız rekabete neden olduğu yetmiyormuş gibi sosyal güvenlik de çok dengesiz!.. Türk halkı'nın can simidi gibi sarıldığı insanın serbest dolaşımı hususu, bu sebepten dolayı; Batılının gözünü korkutuyor. Şayet taraflardan birine 'hayat öpücüğü' etkisi yapan bir birleşme, diğer tarafa 'zehir' tesiri yapıyor ve bünyede alerjiye sebep oluyorsa; tarafların mutabakatı haliyle mümkün olmaz. Anlaşabilmek için bu tehlikenin ortadan kalkması lâzım. AB tarafına bakıldığında, uzmanların bu konuda bazı araştırmalar yaptığı ve elde edilen verileri kamuoyunun bilgisine sunduğu görülüyor. 1 Temmuz'da AB Başkanlığı'nı devralacak olan Hollanda mesela, belki de döneminin en zor kararlarından birini vermek zorunda kalacağının bilincinde. Aralık ayında Brüksel'de Türkiye'nin üyeliği konuşulacak çünkü. Hollanda şimdiden kolları sıvadı ve bir çalışma başlattı. Kısa adı CPB olan 'Central Planbureau', Ekonomi Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren araştırma kuruluşu. Hükümetin ekonomik kararlarına bu kuruluş yön veriyor. CPB'nin Türkiye'nin AB üyeliğine ait raporu'na göre; hem AB ve hem de Türkiye'nin bu birleşmeden olumlu etkilenmesi söz konusu. Türkiye'nin önemi Türkiye büyük bir ülke. Biz her ne kadar bu büyüklüğü nüfus yoğunluğu olarak görme yanılgısına düşsek de, bizim bu sığlığımız bile Türkiye'nin büyüklüğünü örtemiyor. Türkiye'nin esas büyüklüğü, Avrasya'nın tam göbeğinde olmasından kaynaklanıyor öncelikle. Ayrıca, genç nüfusu ve sınai altyapısı da önemli bir unsur tabiî. Fakat, tekstil, otomotiv, elektrik ve elektronik sektörünü çıkardığında pek öyle iddialı bir sanayinin olmadığı da ayrı bir gerçek. Batıda bu tür sektörler ikinci, hatta üçüncü sınıf sanayi olarak nitelendiriliyor. Onlar daha ziyade katma değeri yüksek teknoloji üretimi yapıyorlar ve ayrıca hizmet sektöründe baş döndürücü bir hızla ilerleyip acımasız rekabet ortamında ayakta durmayı başarıyorlar. Türkiye'nin Batı ile aşık atacak ne entelektüel kapasitesi var, ne de profesyonel performansı. AB üyesi olmakla hemen zenginliğe kavuşmak düşüncesi, insan hayatına; pembe bir pencere açmaktan öte bir değer kazandırmıyor. Türkiye'nin daldığı hayal âleminden çıkıp gerçeği görmesi ve ona göre planlama yapması lâzım. Çin, Hindistan, Rusya gözünü açtı, yabancı sermaye çekiyor hepsi. Hele Doğu Avrupa ülkeleri, yatırım gölünde yüzüyorlar adeta. Şayet Türkiye de yabancı sermaye çekmek ve AB üyesi olmak istiyorsa; vakit geçirmeden yapısal reformları gerçekleştirmesi lâzım, başka çaresi yok. Ne AB'de Türkiye'ye verecek para var, ne de dünyada. Bugün bir Alman veya Fransız vatandaşı, 'zor günler' için tasarruf yapıyor. Orada da işler pek yolunda gitmiyor çünkü. Şimdi böyle bir batılı kamuoyundan, 'Bizi alıp yardım edin' gibi bir lütuf beklemek yerine, 'Biz de fedakârlık edelim ama birlikte olalım' demek lâzım onlara.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.