Afyon'u gördünüz mü?

A -
A +

Afyon'a gidip görmenin tam vakti. Değişip yenileniyor ama o bildiğimiz otantik güzellikleriyle birlikte yapıyor bütün bunları. Buram buram Anadolu kokuyor hâlâ. Afyon sokaklarında dolaşırken şehrin kültürü sarıveriyor sizi. Hele insanları. Sıcakkanlı ve yardımsever. Göz ucuyla bakıyorlar size, "bir hizmetim olur mu" diye. Azıcık sohbetin ardından hemen yemek daveti geliyor; o da olmazsa, bir çay ikram ediveriyorlar kaşla göz arası. Ne de olsa Mevlana kültürü var. Afyon, Konya'dan sonra mevleviliğin en yaygın olduğu ilimiz. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin "Ocak ayı ihracat rakamlarını açıklaması" vesilesiyle gitmiştim Afyon'a. Afyonkarahisar Kalesi'ni, Zafer Müzesi'ni, Mevlevi Camii'ni gezip çarşı pazarını dolaştım. İçinde Mevlana Celaleddin-i Rûmi'nin torunu Divane Mehmet Çelebi ve aile fertlerinin kabri bulunan Mevlevi Camii estetiğin zirve yaptığı bir cami. Sultan Abdülhamid'in kendi eliyle yapıp gönderdiği ahşap kapı caminin estetiğini tamamlıyor. Ayrıca Yıldız atölyelerinde özel olarak imal edilen avizelerin her birisi ayrı bir şaheser. Mevlevilik, bugünkü sema gösterileriyle alakası olmayan bir kültür aslında. İnsanların nefsini terbiye ettiği, ilimle uğraştığı bir eğitim yuvası. Matbah-ı şerif adı verilen mutfağın çok özel bir yeri var mevlevilikte. Mevlevi olmak isteyen önce mutfağa alınıyor. Orada 1001 gün hizmet ediyor o kişi. Yemek pişiriyor, su taşıyor. Her ne kadar yemeğin piştiği yer olarak bilinse de matbah-ı şerif kişinin piştiği, nefsin terbiye edildiği yer. Binbir gün sonra şayet o kişi istenilen olgunluğa ermişse, mevleviliğe kabul ediliyor ve istidadına göre bir görev veriliyor kendisine. Şayet uygun görülmemişse, ayakkabısı ters çevrilip bırakılıyor. Bu da "kabul edilmediği"nin lisan-ı hâl ile anlatma şekli... Afyon'da eski hamamları da gezdim. Su ısıtmak maksadıyla kullanılan ve altında ateş yakılan bakır kazan odası var. "Külhan" deniliyor oraya. "Cehennem" yani. Ateşi yakana da "Külhanbeyi." Afyonkarahisar Kalesi de çok enteresan bir kale. Düz ovada bir abide gibi dimdik duran bir kaya kütlesi. Neredeyse 90 derece; tırmanmanın imkânı yok. 226 metre yüksekliğindeki bu kalenin zirvesine 570 basamaklı bir merdivenle ulaşılıyor. Böyle bir kaleyi zapt etmenin imkânı yok ama zirvesi surlarla çevrili. Arkadaşlardan birisi, "Bu surları; kaleyi kuşatmak isteyenlere karşı değil de, kaledekilerin aşağı düşmesini önlemek için yapmışlar" şeklinde bir espri yaptı ki, gerçek payı var bu espride... Afyon ekonomisi hızla düzeliyor. Mermer sanayinde bir numara. Yumurta sektöründe de öyle. Türkiye'nin en büyük yumurta üreticisi. Haşhaş ihracatında rekor üstüne rekor kırıyor. Afyon'un 4 sene önce mütevazı bir ihracatı vardı: 400 bin dolar. Şimdi 91 milyon dolar. Afyon şehri termal turizminde de çok iddialı. 20 bin yatak kapasitesine ulaştı sektör. 8 oteli 5 yıldızlı. NG Otel'de kaldım ve lebalep doluydu. 'Sömestirden dolayı böyle' diye düşündüm ama öyle değilmiş. "Her sezon dolu" dediler. Afyon yeme içme yönünden de zengin bir şehir. Kaymak, şekerleme, reçel ve sucuğunun tadına doyum olmuyor. Tandırı ise parmak yediren cinsi. Tarihî konak ve evleri de emsalsiz. 31 sokak ve 700'ü aşkın ev koruma altına alınmış ve restore ediliyor her birisi. Tavsiye ederim, gidip görün.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.