Türkiye'nin en güzel ili desem başım ağrımaz. Daha doğrusu idi! Ne ettiler, nasıl yaptılar bilmiyorum ama bu güzide şehrin canına okudular! Sittin sene eski haline dönmez artık. Yazık! Mersin'den bahsediyorum. Muhteşem bir şehirdi. Türkiye'nin en eski liman kenti ve Akdeniz'e açılan kapısı. Dün de öyleydi, bugün de. Adana ve Mersin demek Çukurova demek. Ülkeyi besleyen en mümbit topraklar burada. Hele bir tarihi var ki, deme gitsin. Ben diyeyim 10 bin sene, siz deyin 15 bin sene; o kadar eski. Öyle çok imparatorlar, öyle çok medeniyetler görmüş bu bölge ki, hangisini anlatayım? Güneşi, havası, denizi ve kumu zaten dillere destan. İç Anadolu başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu ahalisinin sayfiye yeri yine Mersin. Mersin halkı hiçbir zaman egoist olmadı. Güneşi, denizi paylaştığı gibi sofrasındaki ekmeği de paylaştı. Mersinli kadar misafirperver bir başkasını düşünemiyorum. Bu yöre insanının bir özelliği daha var; hepsi tabiat aşığı. Daha düne kadar bir Adanalı veya Mersinli'nin memuriyet yapmak gibi bir düşüncesi dahi yoktu. Ticaret de yapmazlardı. Varsa yoksa tarım. Sabahın erken saatinde bağa bostana gider, akşamı kendi eliyle yetiştirdiği bitkilerin arasında yapardı. Toprak bereketli, su bol. Bire on verir hep. Öyle olunca Çukurova insanına tarım yetiyor. Ticareti Kayseri, Niğde, Adıyaman, Trabzon, Gaziantep gibi başka illerden gelen insanlar yapıyor. Onların kentlerine gelip ticaret yapmalarına Çukurova ahalisinin hiç itirazı olmadı. Zengin olduklarında da kimse kıskançlık göstermedi. Hakeza sanayi. Sanayicisi de başka yöreden gelen insanlardır. Yani, Mersin ve Adana'nın kapısı yabancıya daima açık oldu. De.. her şeyin bir haddi hududu var; sınırı da tabii. Son 10 senedir Çukurova, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan göç edenlerin kümelendiği bir yer olup çıktı. Gelenlerin ne işi var, ne gücü. Eğitim desen hiç yok! Öyle onlarla yüzlerle ifade edilen bir göç değil bu; on binler, yüz binlerce insan geldi bu 10 sene içinde. İşleri yok. Evleri yok. Eğitimleri yok. Hiçbirisi sanayinin istediği vasıflara sahip değil. Eee, "Biz geldik!" Oy avcılığı uğruna Nasıl geldi bu insanlar biliyor musunuz? Çukurova halkının hoşgörüsüne sığınıp o yöreye yerleşen; bürokrat olup ticaret yapan ve sonra da siyasete soyunan Doğu kökenli insanların hırsları sayesinde! Siyasete girer girmez bu adamlar Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya gidip "Gelin" dediler, oradaki gariban halka. "Gelin, sizi Mersin, Tarsus ve Adana'ya yerleştireyim." Maksat, oy! Oy avcılığı uğruna yapıldı bütün bunlar!.. Misal, Mersin. Bu şehrin 750 bin nüfusu var bugün. Halbuki, Mersin taş çatlasa 400 bin kişiye hizmet verebilecek bir altyapıya sahip. İstihdam imkanı da öyle, mesken imkanı da. Geriye kalan 350 bin göçmenin kimi gecekondu yaptı, kimi sokakta yatıp kalkmaya başladı ve Mersin kozmopolit bir şehir olup çıktı. Kapkaç desen var. Adam bıçaklama desen var. Hırsızlığın en âlâsı yine orada. Halbuki, Mersin halkı yemeyi içmeyi sevdiği gibi gezip tozmayı da sever. Deniz kenarındaki parklar olsun, eğlence merkezleri olsun lebalep insan kaynardı. Şimdi yok bunların hiçbirisi. Akşam saat 19 dedi mi, Mersinli evine kapanıyor. Sokakta ne emniyet var, ne can güvenliği çünkü!.. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan açıklamaya bir bakın hele. Adana ve Mersin'de işsizlik oranı yüzde 16.2. Türkiye genelinde yüzde 9.9 olan bu oran Mersin ve Adana'da zirveye çıkıyor ve bu iki ili Türkiye'nin en fazla işsizi olan ili yapıyor! Şayet, "vize" uygulanması gereken bir il varsa o İstanbul'dan önce Mersin'dir, Adana'dır, Tarsus'tur. İşi olmayan, tapusu olmayan bu şehirlerden çıkarılmalı; hem de hemen. Mersin Türkiye'nin 8'inci büyük ili. Tarım, sanayi, ticaret... her bir ekonomik aktivitenin yapıldığı bir kent. Bu kent ayrıca, tıpkı Adana, Tarsus gibi finans sektörünün asla vazgeçemediği bir il. Böyle bir ilin insanı hayatın tadını çıkarmasını bilmez mi? Biliyorlardı tabii; hem de en âlâsını. Ziyaret ve misafir ağırlama bu yöre insanının olmazsa olmazı. Da... dediğim gibi her şeyin bir ölçüsü olur değil mi? Mersin'de kaçtı bu ölçü. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun o garip insanlarını burada toplayıp, bir oy uğruna onları aç ve perişan bırakanların işlediği bu hata şayet telafi edilmezse, daha sonraki günlerde meydana gelebilecek sosyal patlamalar hiç telafi edilemez.