Ah Sakıp Ağa, ah!..

A -
A +

Sakıp Sabancı; her türlü haksızlığın karşına dikilecek kadar yürekli, gördüğü her yetimin başını okşayacak kadar şefkatli, sokakta rastladığı her kişiyle kucaklaşacak kadar mütevazıydı. Bilginin paradan, becerinin atıp tutmaktan, çalışmanın yan gelip yatmaktan çok önemli olduğunu ondan daha iyi bilen yoktu. Bu değerleri anlatmak için gerekirse şov bile yapardı. Faydalı olan işe karşı cömert, fuzuli harcamalar için 'pinti' denecek kadar tutumluydu. O kadar zengin olmasına rağmen; özel uçağı olmasını istemedi. Sıradan birisi gibi tarifeli uçağa binip halkla iç içe olmak onun için her şeyden daha önemliydi. Bir Adanalı'nın sıcakkanlılığı, Kayserili'nin uyanıklılığı, Türk'ün kıvrak zekası ve hoşgörüsü vardı. Onca zenginliğine rağmen, köylü tarafını hiç gizlemedi, hatta daha da öne çıkardı. Bu davranışı onu tam bir halk adamı yaptı... Onun topladığı sempatiyi ne bir sendika lideri, ne bir fikir adamı, ne de bir siyasetçi toplayabildi. Onun sevgi dolu ve toplumla barışık yaşaması; sermayenin toplumun gözünde kötü bir değer olarak görülmesini önlediği gibi kazancın; hayır ve hasenata gitmesi halinde, 'hayırlı para'ya dönüşeceğini de gösterdi. Renkli kişiliğiyle toplum mozayiğinde çok önemli harcı olan iman sahibi, yiğit bir adamdı. Türk halkını işsizlikten kurtarmak için sayısız işyeri açtı, eğitimsiz kalmaması için eğitim merkezleri ve yurtlar kurdu, fakir fukaraya yardım etmek maksadıyla ülkenin dörtbir bucağını saran vakıfları hayata geçirdi. Sanatçılara kucak açtı, fikir sahiplerinin hamisi oldu. Sayılamayacak kadar fazla eseri olmasına rağmen hep daha fazlasını yapmak istedi. Eğitim, eğitim, eğitim... dedi. Kendisini tarif ederken, 'Yatırım, yatırım, yatırım' sözünü kullandı hep. İnsanlarla konuşurken ise ya 'Gardaşım' derdi, ya da 'Ağam' diye hitap ederdi ki, bu sözlerin hepsinde Anadolu insanına has sıcaklık vardı. Kendisiyle çok birlikteliğim oldu. Hep şen şakraktı ve o topluluğun lideriydi. Anekdot 1980'li yılların sonuydu. Bir uçak dolusu iş adamı ve gazeteci Van'a gittik. Sakıp Ağa da vardı aramızda. Günün bir kısmını tarihi şehri gezerek; bir kısmını da toplantılarla geçirmiş; gecenin geç saatinde kendimizi yorgun argın otelimize atmıştık. Otelin lobisi tıklım tıklım doluydu. Hepsi Sabancı'yı bekliyordu. Kimi Sakıp Ağa'ya tesisini gezdirmek istiyor, kimi okulları için yardım istiyor, kimi de bestelediği şarkı sözünü ona dinletmek için can atıyordu. Sakıp Ağa, onların hepsiyle tek tek ilgilenmeye başladı, hem de sabırla. Dinliyor, not alıyor, gitmesi gerekiyorsa; randevu saati veriyordu. O gece onu orada bırakıp odama giderken kendi kendime, Sakıp Ağa olmanın ne kadar zor olduğunu söyleyip durdum. Belki de uyumamıştı o gece ama sabahın erken saatinde Sakıp Ağa'yı neşeli ve her zamanki enerjisiyle karşımda görünce; onun, bu işi severek yaptığına inandım... Bir defasında da Japonya'ya gittik onunla. Gece, o günün başbakanı rahmetli Özal ile birlikte ayrıldılar yanımızdan. Ertesi gün Sakıp Ağa'nın ağzı kulaklarındaydı. 'Sormayın çocuklar' dedi. 'Asansörün ayrı köşelerindeydik ama kalabalığa rağmen Sayın Başbakan'la birbirimizi yine de görebiliyorduk. İlk defa oldu bu yahu' diyor ve katıla katıla gülüyordu. Onun boyu da rahmetli Özal gibi kısaydı. Kendilerinden daha kısa olan Japonlar arasında uzun boylu olmanın keyfini çıkardığını anlatıyordu, o kahkahaların arasında. Böylesine kendisiyle dalga geçebilen bir şahsiyetti işte. Sakıp Ağa sadece Sabancı Ailesi'nin değil, hepimizin büyüğü, sembol bir isimdi. Rahmetlinin ailesine ve Türk halkına başsağlığı diler; Sakıp Ağa gibi değerlerden bu toplumun mahrum kalmamasını temenni ederim. Sakıp Ağa, seni herkes gibi ben de çok özleyeceğim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.