AK Parti kapatılır mı? -2-

A -
A +

Türkiye ekonomisinin 2002'den sonra gösterdiği yüksek performansı dost düşman herkes kabul ediyor ve alkışlıyor. Hele 2002-2006 arası; parmak ısırttı dünya âleme. Bu kendiliğinden olmadı tabii. Her şeyden önce global rüzgâr önemli katkı sağladı bu büyümeye. Dünyadaki çılgın para artışı, Körfez ülkeleri ve Çin başta olmak üzere bütün ülkelerde müthiş bir rezerv bolluğuna neden oldu. Rusya, Çin, Arjantin, Brezilya... Romanya, Bulgaristan, Polonya gibi kriz içindeki Doğu Avrupa ülkelerinin hemen hepsi bu bolluktan faydalandı ve ekonomilerini düze çıkardılar. Bu rüzgârla yelkenini şişiren ülkelerden biri de Türkiye idi hiç şüphesiz. Bir tarafta yatırım yapma çılgınlığına giren Körfez Sermayesi. Bir tarafta da ABD ve AB sigorta fonları... Türkiye bu para girişi sayesinde özelleştirme fırsatı bulurken, enerji, banka ve alışveriş merkezleri başta olmak üzere birçok sektöre sermaye çekme imkânı da yakaladı. Bunlar olumlu gelişmelerdi mutlaka ve hepsi de AK Parti'nin başarı hanesine yazıldı. Buna bir de IMF baskısıyla zapturapt altına alınan bütçe ve aynı zamanda malî disiplin politikaları eklenince Türkiye uçtu âdeta. Ekonomideki olumlu hava siyasete de yansıdı aslında. AK Parti, başlarda kendisine şüpheyle bakan kesimlerin bile desteğini almaya başladı. Ancak, AK Parti'nin daha da arttırma imkânı varken bu teveccühü doğru kullanıp kullanmadığı biraz şüpheli! En büyük kırılma, görev süresi biten Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti'nin yerine Durmuş Yılmaz'ın getirilmesiyle yaşandı. Durmuş Yılmaz başarısız değil elbette ki ama Serdengeçti de öyleydi. 2006'nın Mart ayına kadar iyi götürmüştü para politikalarını. Kalabilirdi yani. İlle de bizden biri olacak dayatması, Türkiye'de "Senden olanlar, benden olanlar" gerginliğinin tetikleyicisi oldu. Ondan sonra da durulmadı zaten. Halka halka yayıldı bu gerginlik!.. "Cumhurbaşkanlığı Seçimi"nde de malum, zirve yaptı. AK Parti bu gerginlikten tıpkı CHP ve diğer muhalif kanat gibi nemalanmak istedi. Muvaffak oldu da, yüzde 47 oy aldı. AK Parti tabanda güçlendi güçlenmesine ama tırmanan gerginliği yönetemez duruma düştü. Bu gelişmelerin sonunda, AK Parti'nin halkın kendisine verdiği "İşleri düzelt" görevini unutup kendi imajını parlatma gayreti içine girmiş gibi bir görüntü çıktı ortaya. Zaten, "Öküz altında buzağı aramaya" meyyal olan CHP bunu kaçırır mı? 'Mal bulmuş Mağribi gibi' daldı bu gergin ortama ve ha bire kaşıdı. Kaşıdı. Kaşıdı. Kaşıdı. Sonuç ortada. Hep "Milli Görüş" ithamına muhatap olan AK Parti, icraatları ile bu suçlamaları haklı gösteren bir duruma düştü. Verilen beyanatlar, yapılan açıklamalar falan filan derken... gelindi, gelindi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın o meşhur "iddianame"yi hazırlamasıyla noktalandı. Gelelim, bu pirincin taşının nasıl ayıklanacağı meselesine! Cevabı var ama yer yine bitti. Bir sonra ki yazıya kaldı, cevabı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.