Doğruya doğru, aldatıyorum eşimi!.. TCK konusunda herkese gına geldiği şu dönemde gündemi bir de benim bulandırmam hiç hoş değil, biliyorum ama ne yapayım, oldu bir kere. 'Aşkın gözü kördür' sözünü çok duymuştum ama bu kadar kör olduğunu hiç bilmiyordum. Öyle bir körlük ki, o dakikadan sonra gönül artık ferman dinlemiyor. Aşağılanmaya bile aldırmayıp bildiğini okuyor!.. O, çok nadide bir şey. Bir aydır onunla yatıp onunla kalkıyorum. Her yerde bulmak mümkün değil, onu da söyleyeyim. Kendisi aslen Safranbolulu fakat daha ziyade İstanbul'un bazı popüler semtlerinde 'piyasa' yapıyor. Bu şehirde hayranı çok, seveni de. Ya Mısırçarşısı'na iniyorum onu aramak için, ya da Beşiktaş Pazarı'na. Bu mekanlar da kesin değil haaa. Bazen Fatih-Malta Pazarı'na kadar uzanmam gerekiyor, bazen de taa Etiler'e. Taneleri iri ve parlak; binlerce emsaliyle aynı sıraya koysalar hemen tanırım onu. Öyle tahrik edici bir duruşu var ki, anlatamam! Görür görmez içim gidiyor, cazibesine dayanamayıp daha orada yemek istiyorum onu. Dedim ya çok narin. Taşırken en ufak bir baskı görse dahi hemen cildi morarıp rengi atıyor!.. Hadi buldum ve örselemeden eve getirdim diyelim. Bu sefer de eşim başlıyor baskı yapmaya. "Zarar bu zarar!" Bazen de, "Bu kadarı da fazla" diye çıkışıyor. Peki diyorum ona ama az sonra unutuyorum verdiğim bu sözü! Şunun şurasında zaten bir ay daha birlikte olabilirim onunla. Ondan sonra ara da bul. Bir gidiyor, pir gidiyor. On ay yok. Ne kadar istesem de bulamam onu. İtiraf etmeliyim ki, onun geleceği günü beklemek bile haz veriyor bana. Rayihası, tadı, rengi bambaşka. Hele tadı? Baş döndürücü! Eve getirip de eşimin zılgıdını yemektense başka bir mekana gideyim onunla diye düşünürken Yeni Şafak'tan Yılmaz Yıldız aradı geçenlerde. "Abi, gel seni Çubuklu 'Marina'ya götüreyim." Ben bir göze razıyken ikisini birden buldum. Sevgilimi alıp gittim tabii. Bir tepsiye koyup kendi elimle yıkadım. Sonra da bir güzel yedim onu temiz havada. Bu arada hemen söyleyeyim ki, Ekrem Altuntaş, Beykoz Çubuklu'daki o viraneyi harika bir tesise dönüştürmüş. Boğaz'a sıfır 10 dönümlük arazide hoş bir aile ortamı olmuş Marina ki nutkum tutuldu. Kaçamak yerini de buldum Yılmaz'ın sayesinde. En azından Ramazan'a kadar orada burada eşimden gizli eylemime devam edebileceğim için çok mutluyum. Eşime kızmıyorum aslında. Aksine, müteşekkirim kendisine ama ne yapayım; benim zaafım da bu. Çavuş üzümünü çok seviyorum. Her konuda eşimin sözünü dinlememe rağmen, iş çavuş üzümüne gelince çaresiz yan çiziyorum. Affetsin beni. Bu üzümü bilen bilir. En kaliteli sofralık üzüm çeşitlerinin başında yer alıyor Çavuş Üzümü. Çoban Çavuşu, Pembe Çavuş, Misket Çavuşu gibi çeşitleri de var ki, hepsinin kendine has aroması olduğu gibi kabuğu da ince. Ayrıca çekirdek sayısı az ve içi boş bu çekirdeklerin, dolayısıyla yemesi kolay oluyor. MI ACABA?!. Mutlu bir çocuk yetiştirmek için ona zaman zaman 'hayır' demek lazımmış... İyi de 'hayır' diyecek kadar kişilik sahibi kaç kişi var şu âlemde? *KİT'le#de performansa göre ödül-ceza getiriliyormuş... Performansın kriteri, yalakalık mı yoksa 'emrin olur' mu acaba? *Kuru fasulye fiyatları yüzde 200 artıp 5 milyona dayanmış... Vakti zamanında fiyatı 7.5 lira olunca türküsü yapılmıştı, yine yapılsın! *Gazete yöneticisi Murdoch'un yıllık maaşı 20.5 milyon dolara ulaşmış... Gazeteciye para verenin aklına yanayım! *Çin'de ikiz çocuğu olan aileye 94 bin dolar ceza kesiliyormuş... Çinli aklı işte!