Almanya, bana pek sempatik gelen bir ülke değil. Temiz ülke, tamam. Düzenli de. Çevreye muazzam bir saygı var orada, o da tamam. Ama, statik. bir defa görmek yetiyor. Bir daha görmeye gerek yok. Değişmiyor çünkü. Öyle kıpır kıpır bir hali de yok. Herkes işinde gücünde. Sokaklar bomboş. Akşam oldu mu hayat bitiyor adeta koca ülkede. Onun için bugüne kadar Almanya için aldığım davetlerin hemen hepsini geri çevirdim. Bir mazeret uydurup gitmedim. Fakat, bu sefer yapamadım bunu. MAN firmasının davetine "hayır" diyemedim. Diyemedim çünkü MAN Türkiye Satış ve Pazarlama Koordinatörü Tuncay Bekiroğlu çok sempatik bir insan. Almanya'yı avucunun içi gibi bilmesi de cabası. Hele Münih'i? Nerede lezzetli yemek yenir, nerede yaşanır? Hepsinde uzman. Müzelerden başlayan ve sayfiye yerlerine kadar uzanan geniş bir bilgi birikimine sahip. Gerçi eşinin sipariş verdiği kremi bulamadı! O yetmiyormuş gibi bizim ayaklarımızın şişmesine de neden oldu ama olsun. Onun mevcudiyeti bir gazeteci için yine de önemli. İyi ki, "Evet" demişim. Almanya o eski Almanya değil; onu gördüm bir kere. Alman halkı moralsiz. Adamların suratından düşen bin parça!.. İşsizlik almış başını gitmiş. Piyasalar karmakarışık. Çin, Singapur, Malezya... Uzak Doğu malları kelimenin tam anlamıyla pazarı istila etmiş. Giysilerin üzerindeki etiketler 5 euro... 10 euro... Bu ucuz ürünleri satan mağazalar lebalep dolu. Marka satan mağazalar ise sinek avlıyor. Alman halkı göz zevkini marka mağazalarda tatmin ediyor ama iş alışverişe geldi mi, dosdoğru Asya mallarının satıldığı mağazalara koşuyor. Şartlar değişiyor Bu söylediklerim dünyanın ticaret devi Almanya'nın bile bir dönüm noktasına geldiğinin sinyallerini veriyor. Fransa zaten karıştı. İtalya son senelerin en kötü gününü yaşıyor. Sokaktaki vatandaş nasıl iş bulacağını veya mevcut işini korumak için ne yapması gerektiğini düşünüyor. Sermaye sahibi ise işletmesini nasıl ayakta tutacağına kafa yoruyor. MAN Yönetim Kurulu Başkanı Anton Wienmann'ın işaret ettiği ücret meselesi bu meselesinin en can alıcı noktası. Bir saatlik işçi ücreti Almanya veya Avusturya'da 30 euro, Türkiye'de 6 euro, Çin ve Hindistan'da ise bir euro bile değil!.. Dolayısıyla emek yoğun işletmeler bu gidişle fabrikalarını söküp teker teker Asya'ya göç etmek mecburiyetinde kalabilirler!.. Bir kamyon montajı için 90 saat işçilik gerekiyor. Otobüs için ise tamı tamına bin 700 saati buluyor bu işçilik süresi. 20 katı yani. Bu hesabı yapan MAN, otobüs imalatını işçilik maliyeti ucuz olan ülkelere kaydırıyor ki, karma maliyet yapabilsin ve dolayısıyla Almanya'daki yüksek ücretli işçisine "Hadi, güle güle" demekten kurtulsun. Bu sadece MAN'a veya Almanya'ya mahsus bir şey değil. Bütün Avrupa ülkeleri aynı problemi yaşıyor bugün. Hele Türkiye? Üf! Üf! Üf! Her tarafı problem. Yabancı sermaye çekmesi lazım, hâlâ altyapısı yok! Adamlar Türkiye'ye gelmek için can atıyor ama Türkiye'deki plansızlık, programsızlık ürkütüyor onları!.. Kayıt dışı ekonomi... özelleştirmede yaşanan dramlar... hukuki boşluklar... bürokratik engeller... hepsi ama hepsi yabancı için birer handikap!.. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de terör!.. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da hortlayan olaylar, elin adamını ürkütüyor. Hem de ne ürkme! Bir meseleyi daha belirteyim ve kapatayım bu konuyu. Toplantılar bitti. Hava da güzel. Bavyera Eyaleti'ndeki göllerden birine gitmeye karar verdik. Maksat, Alplerin eteğinde temiz hava almak. Bizi götüren otobüs şoförü ile belli bir saatte buluşmak üzere ayrıldık. Gölün etrafında biraz turladık. Güneş tutulmasını seyrettik ve döndük. Şoför ne dese beğenirsiniz? "Türkiye'de söz verilen yere geç kalmak var mı?" Geç kaldınız, dediği topu topu 5 dakika!.. Adam bunu bahane edip çıngar çıkarıyor! Bunu şunun için söyledim. Türkiye, gerekli reformları yapıp yabancı sermaye çekmekte geç kalacak olursa, Almanya'daki işçilerimiz bile sıkıntı çekebilir! Hatırlatayım dedim.