Antalya dövize doymuyor

A -
A +

Malum, Antalya son 20 yılda gösterdiği yüksek performans sayesinde dünyanın belli başlı turizm merkezlerinden birisi oldu ve şimdi döviz basıyor. Döviz demek bir ülkenin dik durması demek. Dış ticaret açığı veren Türkiye, turizm geliri olmasaydı cari açıkla nasıl baş ederdi? Büyümesini nasıl sürdürürdü? Antalya bu, dövizin tadını aldı bir kere; turizmle yetinir mi? Turizmde gösterdiği başarıyı ihracatta da gösterip bir daha güldürmek istiyor Türkiye'nin yüzünü. Antalya bugün 500 milyon dolar tutarında ihracat yapıyor. Bunun yarısı sanayi ve tekstil, diğer yarısı ise tarım ürünü. Ayrıca, tekne ve yat üretimi de 100 milyon dolarlık bir kapasiteye ulaştı. Hele çiçekçilikte çok iddialı bir konuma geldi Antalya. Bugün 50 milyon dolar olan kesme çiçek ihracatını bazı küçük iyileştirmelerle ikiye katlamak işten bile değil ama sektörün önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Bu haliyle bile 25 bin kişiye istihdam imkanı sağlayan kesme çiçeğin bölgeye kazandıracağı canlılığı göz ardı etmek mümkün mü? Antalya'nın yaş meyve ve sebze ihracatında yaşadığı handikaplar diğer tarım bölgelerinden pek farklı değil aslında. Antalyalı çiftçiler, turizm sektörüne tanınan tahsisli arsaların tarıma da tanınmasını istiyor. Şayet, organize tarım ve sera bölgeleri kurulsa Antalya 2010 yılında bir milyar dolar ihracatı gözü kapalı yapar; bu kesin. Antalya'daki mevcut seraların modernizasyona ihtiyacı olduğunu da söylemek lazım tabii. Çünkü, modernizasyon sayesinde seraların verimliliğini 5 kat arttırmak mümkün. Atla deve değil aslında; 7-8 milyar dolarlık bir yatırımla bütün seralar modern hale getirilebilir. Ki, yapılması lazım gelen tek şey; üreticiye biraz ucuz ve uzun vadeli kredi vermek. Eğitim şart Antalyalı tarım üreticileri hem üretim, hem de pazarlama döneminde ortak hareket etmenin kendilerine büyük bir avantaj sağlayacağının şuuru içindeler. Birliklerini de kurmuşlar zaten. De... devletin bu konuda rehberlik etmesi gerekiyor yine de. Ayrıca, şirketleşme hâlâ arzu edilen seviyede değil. Bir başka handikabı da eğitim sektörün. Ara eleman bulmakta zorlanıyorlar mesela. Sadece nitelikli elemanla da sınırlı değil eğitim konusu. Üretimden pazarlamaya kadar bütün kademelerde var bu ihtiyaç. Uygulamalı eğitim merkezlerinin devreye sokulması zarureti gün geçtikçe kendisini gösteriyor. Meslek liselerinin kısır siyasi kavgaların dışına çekilmesi ve bir an önce asli görevlerini yapar hale getirilmesi lazım. Dünya tarım ihracatının 1 trilyon 500 milyar dolar olduğunu göz önünde tutacak olursak, Türkiye'nin gerçekleştirdiği tarım ihracatının devede kulak kaldığını görürüz. Çin ve Hindistan gibi 3 milyar nüfuslu pazarlara yakın olmasına rağmen Türkiye'nin bu avantajı kullanamaması gerçekten acı verici bir şey. Türkiye'nin mutlaka tarım sahalarını tespit etmesi ve Antalyalı üreticilerin istediği gibi başka bölgelerde de organize tarım bölgeleri kurması gerekiyor. Tarım ürünü ihracatçısının lojistik desteğe de ihtiyacı var hiç şüphesiz. Antalya'dan Rusya'ya gönderilen yaş meyve ve sebzenin 3 gün 5 gün gümrük kapısında beklediği oluyor. Bu konunun neden kaynaklandığını en iyi bilenlerden birisi de hiç şüphe yok ki Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen. "İhracat artsın diye çabalamamızın bir sebebi de bu" diyen Tüzmen; şu açıklamayı yaptı: "Bir geminin dolu gelip boş gitmesi maliyetli bir şey. Şayet gemi dolu gelir ve yükünü boşalttıktan sonra aynı limanda başka bir yük alabilirse, maliyetler düştüğü gibi zamandan tasarruf da sağlanır." Doğru tabii. İster gemi olsun, ister tren. Hem deniz, hem kara ve hem de hava taşımacılığı için geçerli bu. Kim nerede yük bulacaksa aracını oraya sürer. Türkiye'nin herkese iş veren bir ülke olabilmesi için ihracatını arttırmaktan başka çaresi yok. Bu da ciddi ve tutarlı siyasi iktidarlarla olur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.