Kim nasıl becerdi bilmiyorum ama Türk toplumuna empoze edilen korkuların dehşet verici boyutlarda olduğunu adım gibi biliyorum! Türk toplumuna coğrafik sınırların sanki siyasî ve iktisadî sınırlarmış gibi bir algılama alışkanlığı kazandırılmış ki, sistemi kilitlemeye yetip de artıyor bu düşünce tarzı. Türkiye'nin doğusu dendi mi, İran, bilemedin Suudi Arabistan geliyor akla. Güney deyince Suriye.. Kuzey Rusya, Batı Yunanistan. Hepsi de düşman! İyi mi? Etrafı çepeçevre düşmanla sarılmış bir toplum ne yaparsa, Türk toplumu da onu yapıyor. Eli böğründe duruyor; çaresiz ve naçar! Dünya coğrafik sınırları değilse bile iktisadî ve sosyal sınırları kaldıralı seneler oldu. Serbest piyasa ekonomisini işletiyor elin adamı artık; hem de şıkır şıkır. Globalleşme denen kavram da zaten bu değil mi? Türkiye de kaldırdı güya Gümrük Birliği'yle iktisadî sınırları. Fakat, ufuk aynı ufuk. Vizyon aynı vizyon! Batı'da Avrupa ve Amerika var halbuki. Hakeza Doğu; Asya gibi koskoca bir kıta ve Avustralya duruyor orada. Ama biz İran ve Suudi Arabistan'dan ötesini göremiyoruz. Neden? Başımızı kaldırıp bakmıyoruz da ondan. Kuma gömmüşüz ve öylece duruyoruz. "Türkiye, Suudi Arabistan olur" korkusu, 73 milyon insanı tehdit ediyor. Etmeyin, eylemeyin ağalar. Arabistan dediğiniz yer, daha düne kadar Osmanlı Devleti'nin bir eyaletiydi. Bin sene "Batı, batı" diyen millet şimdi neden Arabistan olmak istesin ki? Yakışmıyor bize ama maalesef kendi kendimize çizdiğimiz fasit dairenin içinde dönüp duruyoruz. Bazen akrep gibi dönüp kendimizi soktuğumuz bile oluyorsa da bereket versin genlerimiz sağlam; bizi ölümden koruyor!.. Lider-toplum ilişkisi Kırmalıyız bu zinciri. Korkuları atmamız ve ta doğuya uzanmamız lazım. Rahmetli Özal sınırları yıkmıştı bir nebze, hem de beynimizdeki sınırları yıkmıştı ama ne yazık ki, kırk yıllık Kanî olmuyor yani? Üç kişi uzak görüşlüyse, en az 300 kişi miyop hâlâ! Türkiye dünyaya kapalı yaşıyor. Her şeyden tecrit etmiş kendisini. Sadece bilim ve teknoloji değil, sanat, spor, edebiyat, müzik, sinema... ne varsa kopmuş dünyadan. Sözde Ermeni Soykırımı gündeme gelmeye görsün, başını kuma gömen gömene. Sanki, suçluyuz! Neden oluyor bu? Kabuğumuzu kıramıyoruz da ondan! Tarihî belgeler arşivlerde durup duruyor. Açalım şunları yahu! Biraz da belge ve bilgi konuşsun. Yoook! Biz belgeyle melgeyle uğraşmayız. Ya, ne yaparız? Korkar ve büzülürüz! Daha olmadı dünya âlemi düşman farz eder ve onları bize karşı adil davranmamakla suçlarız! Kolaycılığın daniskası değil de nedir bu? Böyle bir şey var mı yahu?!. Herkes menfaatinin peşinde koşuyor. Bugün dost olan yarın düşman; bugün düşman olan yarın dost olabiliyor pekâlâ! Kiminle ne zaman iş birliği yapacağını, ne zaman uzak durması gerektiğini bilmesi lazım bir toplumun. Bu da ancak liderle olur! Liderini doğru seçmemiş veya doğru lider çıkaramamış toplumların en sık yaşadığı şey; kime ne kadar yakın veya uzak duracağı hakkında karar verememesidir. Yakın olacakken uzak, uzak duracakken yakın oldun mu yandın! Meydanlarda "ben liderim" diye kasım kasım kasılan onlarca adam dolaşıyor ama arkalarından giden yok. Halbuki liderin peşi sıra gidenlerin olması lazım. Ayrıca, liderle toplum arasında fazla mesafe de olmamalı. Bizde ise tam tersi. Kendine "lider" diyenin, toplumla alakası yok. Kopuk! Global dünya sahnesinde rol almak ve orada kalıcılaşmak istiyorsa şayet bir toplum; o toplumun lideri dünyayı ters yüz etmeye hazır olmalı. İlla mantıklı olacak diye bir şart da yok; düşünsün ve açık fikirli olsun yeter. Bugün dünyanın anladığı lider, rekabette lider olandır. Dünya çok hızlı değişiyor ve her şey karmaşık hale geldi. Liderin bir görevi de bu karmaşıklığı sadeleştirmektir. Liderin mutlaka ama mutlaka, değişimi yönetmesi lazım. Yoksa, kendisi de yönettiği toplum da yok olup gitmeye mahkumdur. Dünya, böyle bir dünya oldu. İnsanların mahallî davranıp global düşünmesi gerekiyor. Türk şirketlerinin karşılaştığı en büyük problem, rekabet şansını kaybediyor olmaları. Önleri açılmaz ise önümüzdeki senelerde bu firmaları çıra yakıp aramak mecburiyetinde kalabilir Türkiye! Onun için korkulardan kurtulup cesur adımlar atması gerekiyor; hem de hiç vakit kaybetmeden. O da ancak basiretli liderlerle olur!