Çok üzülüyorum, çok! "Aydınım" diye kostaklananlara çok üzülüyorum. Üzülmeyeyim de ne yapayım? Özgürlükçülüğüyle övünen ve o konuda ahkam keserken mangalda kül bırakmayan o kelli felli adamların hepsi fos çıktı da ona üzülüyorum! MHP her zamanki ağırbaşlılığıyla tavrını koydu. Eğip bükmeden, siyasi rant beklentisine girmeden koydu hem de. Türban yasağı bir şekilde kalkıyor. Yasak kalkıyor ya, bizim aydınlarda bir panik, bir panik anlatamam. Eee, adamların bir atımlık barutu vardı, o da gitti; paniklemesinler de ne yapsınlar?!. Böyle aydın mı olur yahu? Üç-beş kız çocuğu başını örtüyor, bunlardan birkaçı da üniversiteye girecek diye ödleri kopuyor. Ne var bunda? Bu çocuklar zaten gidiyor üniversiteye. Kimi Avusturya'da, kimi Fransa'da, kimi Amerika'da, Kimi Mısır'da gidiyor ama gidiyor. Bırak, kendi ülkesinde gitsin. Onca döviz Türkiye'ye kalır hiç olmazsa. Yok! Türkiye'de gitmesinler! Neden mirim? Gitseler ne olur ki? Takkeleri düşüp kelleri görünecek ya, ondan korkuyorlar! Kendine aydın süsü veren tosunlar tahammül edemez buna. Olmaz! Savunma aynı. Laiklik elden gider! Bu savunmanın ne mantığı var? Anlayamıyorum. Danıştay ve Yargıtay'ı anlayabiliyorum. İşlerinin gereğini yapıyorlar. Laikler var bir de, sistemden beslenen. Sistem değişirse asalaklıkları sona erecek; dolayısıyla, onları da anlıyorum. Da... aydın kesime ne oluyor? Laikle aydın aynı şey değil ki! Aydın, laik ve dindar tarafların üstünde durmalı ki, aydınlığına halel gelmesin. Şayet, orada duramıyorsa; onun aydınlığının bir anlamı kalmadığı gibi herhangi bir işe yaraması da söz konusu olamaz!.. "Aydın" olduğunu iddia eden kişinin daha hoşgörülü ve toleranslı olması lazım. Onun en belirgin meziyeti bu çünkü. Taraf olan aydın değil, taraftar olur. Başbakan Erdoğan, "Velev ki, türban simge. Ne fark eder?" dedi ya, vay sen misin bunu söyleyen!.. Ne maskesinin düşmesi kaldı, ne takiye yapması! Ne var bu lafta? Simge olsa ne olur? Eş baskısından taksa ne olur? Yahut da inancı gereği. Sana ne? Haa! Hepten de boş vermek olmaz tabii. Kişinin ürettiği katma değeri göz ardı edemeyiz mesela. O kişi her kim ise, yan gelip yatmak yerine üretiyor, ortaya bir katma değer koyuyorsa; o kişinin başını örtmesinden bana ne. Sana ne!.. Yok! Hiç üretmiyor; aksine, kasaba gideceği günü bekleyen yaşlı öküz gibi yatıyor! İşte problem bu. Aydını da, devleti de, iktidarı da, üniversiteyi de, medyayı da ilgilendiren esas bu asalak kişi veya kişiler olmalı. Ona çare bulmak lazım. Balerinin kilosu Atilla Koç, Kültür Bakanı olduğu dönemde "15 yıldır hiçbir görev yapmadan maaş alan balerinler var. Bunlardan biri 110 kilo" diyerek anlamsız bir tartışma başlatmıştı. Ertuğrul Günay, daha bir anlayışlı yaklaşmış konuya. Aferin. Balerinlerin çok erken yaşta âdeta ayaklarını kanatarak mesleğe başladıklarına dikkat çeken Günay, "Balerinlerin, koro ve tiyatro sanatçılarının ayrı bir emeklilik sistemine tabi olması gerekir" demiş. Doğru. Bir çocuk 5-6 yaşında başlamalı ki, balerin olsun. Kas ve kemik yapısının gelişmesi için şart bu. Balerinin mühendis gibi 20'li yaşlarda işe başlama şansı yok yani. Balerin daha 10'lu yaşlarda hem eğitim alıyor, hem gösteriye çıkıyor. İşin gereği bu. 30'lu yaşlarda ise iş hayatını noktalıyor. Ondan sonra o balerinin yapacağı tek bir iş vardır artık; öğrenci yetiştirmek. Çocukluğunu dahi yaşamamış bu balet veya balerini belli bir yaştan sonra "Bir işe yaramıyor" diye tu kaka etmek; hem ayıp, hem de mantıksız bir eylemdir. Burada o sanatçının da diğerleri gibi 20-25 sene mesleğini icra ettiğini nasıl göz ardı edersiniz? Hem de yaşıtları bebekle oynayıp, bisiklete binerken o disiplinli bir çalışma yapmış idi ise! Bendeniz 20 sene bale kapısından girmesem, kendimde bir eksiklik hissetmem şahsen. De... herkesin benim gibi olmasını isteme hakkım yok ki. Ayrıca, Türkiye'nin sadece güreş ve boksla kendini dünya ligine taşıyacağını da düşünmüyorum. Türkiye'nin balerine, piyaniste, ressama, romancıya da ihtiyacı var. Onlar da olsun ki, globalleşen dünyada kendine bir yer bulabilsin. "Ben balerin sevmem. Kimse de sevmesin!" demenin bir mantığı var mı? Şayet, bu mantıktan gidecek olursak; Türkiye marka olamaz. Bu ise ürettiği tekstili, otomobili, buzdolabını ve televizyonu satamaması anlamına gelir. Bu da fasoncu olarak kalması demektir. Kimsenin bunu isteme hakkı yok!