Bir bardak suda fırtına koparmak için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Maksat, şamata olsun! Şemdinli'de sosyal ve siyasi mevzuların içine düştüğü kazan kaynadı, fokurdadı ve sonunda taştı. Halk sokağa döküldü. Doğru ile yanlış, iyi ile kötü birbirine girdi. Ahali, bu değerlerin ayrılmasını istiyor haklı olarak. Kim yapacak bunu? Kanun. Mademki demokrasi diyoruz. Mademki hukukun üstünlüğü diyoruz. Bu karmaşayı da hukukun önlemesi lazım. Başta Şemdinli olmak üzere tüm Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkı soluğunu tuttu, sonucu bekliyor. Van Savcısı Ferhat Sarıkaya, doğrusuyla, yanlışıyla "Şemdinli Davası" ili ilgili bir "iddianame" hazırladı. "İddianame"nin hazırlanması safhasında TBMM Araştırma Komisyonu Başkanlığı da dahil, her kurumdan, her kişiden bilgi istemiş. Diğer kişi ve kurumlar gibi Komisyon Başkanı AK Parti'li Musa Sıvacıoğlu da ellerindeki "Şemdinli Davası" ile ilgili tutanağı Sarıkaya'ya göndermiş. Ferhat Sarıkaya'nın hazırladığı 100 sayfalık "iddianame"de birçok kişinin ismi geçiyor suç faili olarak. Bu kişilerden birisi de Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt!.. Büyükanıt'ın isminin geçmesi "iddianame"yi önemli kıldı. Bir tarafta yargı, diğer tarafta ordu. Bir tarafta terazisi ile kılı kırk yarması gereken hukuk, diğer tarafta ülkeyi terör belasına karşı koruyan Silahlı Kuvvetler. Kralcılar rahat durmuyor! Herkesin eli yüreğine gitti haliyle. "Bu mümtaz iki kurum karşı karşıya getirilir mi acaba?" Fakat, tarafların olgun tavrı gönüllere su serpti. En başta Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın açıklamaları ferahlandırdı kamuoyunu. "Yargıdan korkmam. Ne gerekiyorsa yapılsın." Ardından hükümet bir açıklama yaptı: "Ordunun da yargının da yedeği yok. Bu değerleri yıpratıcı davranışlardan uzak duralım." Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sıcağı sıcağına konuştu: "Bu olayda hiçbir dahlimiz yok. Güven ve istikrarı bozmak isteyenlerin bir tertibi bu. İsterseniz birlikte çözelim." Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök hemen o gün Başbakan Erdoğan'la görüştü. Ardından da Köşk'e çıkıp Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e gelişmeleri aktarıp "Siz" dedi. "Kanun adamısınız. Hukuku iyi bilirsiniz. Gerekeni yapın." Onunla da yetinmeyip "Neden sert bir açıklama yapmadınız" diyenlere; "İlla masaya yumruk mu vurmamız gerekiyor? Biz masaya beyinle ve hukukla vururuz" cevabını verdi. Buraya kadar her şey gayet normal değil mi?.. Konunun nezaketi içinde herkes vakur ve soğukkanlı davranarak; durumun kontrol altında olduğu mesajını verdi topluma. Ancaaak... Burası Türkiye, yok öyle! Bir bardak suda fırtına koparmak isteyen tonla "kralcı" var bu memlekette. Rahat durmaları mümkün mü? Kimi "paşacı" oldu, kimi "yargıç", kimi de "darbeci" ve sonunda sular bulandı. Ak ile kara birbirine karıştı. Ve derken, "yargı" bir kenara bırakıldı ve ondan başka ne varsa konuşulmaya başlandı. Ve haliyle "İddianame" zıvanasından çıkıp "kriz" oluverdi. CHP lideri Baykal, "mal bulmuş mağribi" hezeyanıyla bodoslama daldı konuya ve anında tozu dumana kattı. Bu konuyu siyasi polemik haline getirdiği yetmiyormuş gibi, "Sivil darbe yapılıyordu. Biz önledik" türünden beyanatlar verdi. Medya, Genelkurmay Başkanı'nın Köşk'e çıktığı gün, "Başkomutan'a çıktı" diye manşet attı. Sanki savaş var!.. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi birçok medya silahşoru, "Soruşturmanın selameti için savcı görevden alınacak mı, alınmayacak mı?" tartışması başlattı. Hasılı, kartopunun içine kurşun misket koyan kendini meydana attı. Savcının iddianamesi yanlışsa, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) var, bu konuda tam yetkili. İnceler "Yanlış" der. Ülke, kanunsuz değil yani. Savcılar sustu. Hukukçular konuşmuyor da kendini savcı yerine koyanlar ahkam kesiyor!.. Bunun adına yargıya müdahale denmez de ne denir, Allah aşkına? Yalapşap yapılan bu girişimlerin sonunda ahalinin yargıya güveni kaybolmuş, halk kendi devletinden şüphe eder hale gelmiş... kimin tasası?!. Şemdinli'deki vatandaş, "Hani, kanun? Hani hukukun üstünlüğü" diye soruyor ama duyan yok!..