Az biraz tolerans

A -
A +

Acaba' diyorum. Ahmet Necdet Sezer değil de Bülent Arınç veya bir başka AK Parti'li olsaydı Çankaya'da oturan, ne olurdu acaba? Tarhan Erdem'inki gibi isabetli olmayabilir tahminim ama görünen köy kılavuz istemez! AK Parti'nin 22 Temmuz'da değil yüzde 46.47 oy alması, yüzde 26.47'yi bulması dahi zor olurdu. Ahmet Necdet Sezer siyasetçi olmadığı gibi AK Parti'li de değil. Nasıl oldu da seçimde 20 puan kazandırdı peki AK Parti'ye?!. Tavrı ve uygulamalarıyla tabii. Türban konusu gündeme geldiğinde "Hımmm!" dedi vatandaş. "Sezer orada olduğu müddetçe bu iş çözülmez. O mani oluyor!" İcraatları da öyle nitekim. "Hükümetin tayin ettiği bürokratı Cumhurbaşkanı geri çeviriyor. Bu şartlarda nasıl iş yapsın adamlar?" Vatandaş böyle düşündü ve suçu hep Cumhurbaşkanı Sezer'in üzerine yıktı. Sezer ve YÖK Başkanı Erdoğan Teziç konuştukça AK Parti prim yaptı. Diğer taraftan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Sırça Köşk"te oturan bir lider olmaması da önemli rol oynadı tabii. Tıpkı Menderes, Demirel ve Özal gibi o da mütevazı bir aileden geliyordu. Halk tıpkı diğerleri gibi Erdoğan'ı da bağrına bastı. AK Parti biraz da halkın gündelik ihtiyaçlarına cevap verince gönül birliği kendiliğinden hasıl oldu ve AK Parti seçimden zaferle çıktı. Buraya kadar her şey tamam. Ah bir de "Cumhurbaşkanlığı Seçimi" gibi kritik bir durum olmasaydı! Bu konu ülkeyi yine derinden derine germeye başladı çünkü. Halbuki, Türkiye'nin her saniyesi önemli. Önümüzdeki 5 seneyi sükunet içinde geçirmesi lazım. Ne olacak şimdi? Abdullah Gül, "Meydanların işaretini görmezden gelecek halim yok" diyor. Peşinen söylemek gerekir ki, Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı'na yakışan bir isim. Layık-ı veçhiyle yapar o işi. MHP desteği var; seçilir de. Ancaaak! Bir de 'ancak'ı var bu meselenin. Onu da göz ardı etmemek lazım. Abdullah Gül, "İki kişiden biri bana oy verdi" demeye getiriyor. Öyle değil tabii ama farzımuhal öyle diyelim. Diğer kişi ne olacak peki? Demokratik güç Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, "TSK'nın görüşleri günlük değişmez. 12 Nisan'da söylediğimiz şeylerin aynen arkasındayız. İnanarak, bilerek söyledik." Bu sözleri yabana atmak mümkün mü? Genelkurmay Başkanı söylüyor bir kere. Nasıl atarsın? Kim ne derse desin; TSK demokratik bir güçtür! Dolayısıyla, Genelkurmay Başkanı'nın sarf ettiği sözün doğruluğu yanlışlığı ayrı bir şey, ağırlığı çok daha ayrı. Büyükanıt, "Laikliğe, Türkiye'nin üniter yapısına bağlı, cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil özde bağlı birinin seçilmesini umut ediyoruz" diye ilave etmeyi de ihmal etmedi tabii. Ne olacak şimdi? Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer hükümetin gönderdiği kanunları reddederken neyi dikkate alıyordu, bu gücü tabii! Şayet, "Cumhuriyet mitingi" tertipleyen ahali kendisine destek vermeseydi Sezer neyine güvenip de onca şeyi ret veya veto edecekti? Neticede bir bürokrat emeklisi. Türkiye'nin "laik-dindar" tartışmasından çok daha önemli meseleleri var ama fırsat bulup da yapamıyor o işi; bu bir realite! 5-10 sene sonra hiçbirisi kalmayacak belki bu lüzumsuz tartışmaların ama şimdi var maalesef. Sezer birkaç gün sonra evine gidecek gitmesine ama onun arkasındaki kamuoyu duruyor. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Şayet önümüzdeki günlerde Abdullah Gül'e oy vermeyen diğer ahali yine meydanlarda toplanır ve gün aşırı "Cumhuriyet Mitingi" düzenlerse; ne olur bu memleketin hali? Bundan 20 sene önce Turgut Özal'a "takunyalı" yaftasını yapıştıran bu ahali değil miydi? Rahmetli Özal'ın eşinin başı da kapalı değildi halbuki. Şimdi ise Başbakan, Meclis Başkanı ve Bakanlar Kurulu üyeleri... hemen hepsinin eşi başı kapalı olmasına rağmen 5 sene gıkı çıkmadı aynı milletin. Demek ki zaman içinde birçok mesele kendiliğinden halloluyor. Eşinin başı kapalı olan birinin de pekala devletine hizmet edebileceğini kabul ediyor artık insanlar. Şunu unutmamak lazım ki, bir kategoriden başka bir kategoriye geçişler daima sancılı olur. Sabırlı olmak lazım. "Sabır" derken; önümüzdeki senelerde Türkiye şeriat ülkesi olacak demek istemiyorum gayet tabii ki. Laik olsun, dindar olsun demokrasiyi özümseyip yek diğerine daha toleranslı davranacaklar; söylemek istediğim bu. İstatistikler de gösteriyor zaten örtünen kadınların her geçen gün azaldığını. Bu kadar girizgahı şunun için yaptım: Gül'ün, "Cumhurbaşkanı adaylığı"ndan feragat etmesi halinde tansiyonun düşmesi ihtimal dahilinde. İdeoloji değil, icraat partisi olduğunu savunan AK Parti'nin önüne çıkan bu fırsatı değerlendirmesi lazım değil mi? Her kesimin hüsnükabul göstereceği bir Cumhurbaşkanı seçtiği takdirde hem gerginlik olmaz, hem de yarım bıraktığı icraatlarını tamamlayacağı rahat bir zemin bulur AK Parti. Benden söylemesi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.