Bahçıvan'ın gönül bahçesi

A -
A +

Birkaç gün önceydi. Tesadüf bu ya! Başucumdaki okuma kitaplarının bittiği günlerden bir gündü aynı zamanda. Postadan bir kitap çıktı. Hani, kul sıkışmayınca Hızır yetişmez misali. Mecit Bahçıvan'ın başarı hikayesini anlatan "Rahva Krallığından Peynir Krallığına" kitabı. Adam bir kitap yazar, "Oku ve kritiğini yap" diye bize de gönderir. Mesleğimizin bir parçasıdır bu, kritik ederiz. Bayılırım kritik etmeye. Hele, o kitap okunmaya değmez bir kitapsa. Ne yazarını bırakırım, ne de o kitabı yayınlayan kitabevini. Hemen söyleyeyim; süper bir kitaptı bu kitap. Elime aldım ve soluksuz okudum. Bir romancıya, Türk örf ve adetlerini yaşayarak zirveye çıkan bir işadamının hayatını yaz deselerdi, bundan daha güzel yazamazdı; en iddialı yazar olsa dahi yazamazdı. Örf ve adetleri bir oya gibi işlerdi belki ama o işadamının yaşadığı heyecanı ve ümidi asla aktaramazdı okuyucuya. Mecit Bahçıvan hem bir romancı gibi çok hoş anlatmış başından geçenleri, hem de duygularını, ümitlerini, tutkularını ve yaşadığı dostlukları bir şiir gibi işlemiş o kaleme aldığı hayat hikayesinde. Mecit Bahçıvan'ı 20 senedir tanırım, İTO ve İSO'dan dolayı. Daima gülen o simanın sahibini tanımışım halbuki ben sadece. 76 seneye o kadar çok şey sığdırmış da haberim olmamış; şaştım doğrusu. Acı, yokluk, sıkıntı... Neşe, mutluluk, azim... Dostluk, dayanışma ve güven...bütün bu duyguları yoğun bir şekilde yaşayan Mecit Bahçıvan, hepsini içinde saklamış ve bize sadece mütebessim halini göstermiş de bizim ruhumuz duymamış. "Rahva Krallığından Peynir Krallığına" kitabını okuyunca anladım bilmediğimiz ve ibret almamız gereken çok şeyin olduğunu. Önsözde kendisi de söylüyor zaten "Hayat hikayemin gelecek nesillere bir reçete olacağını düşünüyorum" diye. Bahçıvan, 1931 yılında Revan'da (Erivan) doğuyor. Rusya'da yaşamak zaten zor. Revan Ruslar'ın olduktan sonra daha da zorlaşıyor. Hele komünist rejim?!. Hayatı tamamen çekilmez hale getiriyor!.. Mecit Bahçıvan'ın babası Rıza Bey zengin birisi. Hali vakti yerinde. Fakat, o dönemde Ruslar okullarda Lenin'in tanrı olduğunu söylemeye ve Müslüman ailelere baskı yapmaya başlıyorlar. "Allah'tan değil, Lenin'den isteyin; o verir" diyorlar mesela. Rıza Bey ise Allah'tan istemenin doğruluğuna iman etmiş bir kişi ve kendilerine reva görülene tahammül etmekte zorlanıyor. Sonunda da mal, mülk ne varsa hepsini orada bırakıp Türkiye'ye, çalışıp çalıştığının karşılığını "Allah'tan isteyebileceği ülkeye" göç etmeye karar veriyor. Karar veriyor vermesine ama göç bu; kolay değil ki. Önce İran. Oradan Türkiye. Açlık ve sefaletle geçen seneler... Göç esnasında yaşanan trajediyi Mecit Bahçıvan'ın yazdığı satırlardan okurken tüylerim diken diken oldu. Merhaba Türkiye En sonunda aile Kars'a yerleşiyor. Ev yok. İş yok. Çevre yok. Sadece özgürlük var ve yetiyor. Mecit Bahçıvan bir taraftan okuyor, bir taraftan da sokakta sıcak süt satıyor; maksat, evin geçimine katkı olsun!.. Mecit Bahçıvan, "Annem ve babamın göç edebilmemiz için bunca uğraşmalarının bizim için ne kadar büyük bir fedakarlık olduğunu yıllar geçtikten sonra anladım" diyor kitabın bir yerinde. "Bütün bu çaba, bizim insan onuruna yakışır şekilde, hür bir hayat sürmemiz içindi." Aile içi dayanışmayı ise "Annem ve babam çok üretken insanlardı. Bu özelliklerini büyük ölçüde biz de taşıyorduk. Yokluk içinde bile olsa sebat ederek çalışıldığında Allah'ın mutlaka yardım edeceğini bize öğretmişlerdi" sözleriyle özetliyor. Ardından küçük Mecit ticarete atılıyor. Daha ortaokul son sınıf ama büyük işler yapmaya başlamış bile. Muş, Bitlis, Diyarbakır üçgeninde gelip gidiyor ve Muş'tan aldığını Diyarbakır'da, Diyarbakır'dan aldığını da Bitlis veya Muş'ta satıyor ama bu üç şehrin tam ortasında Rahva var. Rahva kışı ve tipisi ile meşhur bir bölge, inatçı! Geçit vermiyor. Fakat, Mecit Bahçıvan daha da inatçı. Aşıyor bütün engelleri ve sonunda "Rahva Kralı" unvanı ile anılır oluyor yöre halkı arasında. Mecit bahçıvan böyle bir kişi işte. Yılmadan çalışmış. Çalışmış. Çalışmış. Bahçıvan'ın çalışkanlığı o kadar fazlaymış ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da efsane olup çıkmış. Ve tabii kavi dostluklar gelmiş bu çalışmanın ardından. Derken Anadolu'nun dört bir bucağında açılan mandıralar ve tabii peynir üretimi başlıyor. Böylece Bahçıvan Türkiye'nin "Peynir Kralı" da oluyor. Bahçıvan babasından gördüğü ihtimamı çocuklarına aktarmış tabii. "Çocuklarıma hep özenle davrandım" diyor ve şöyle tamamlıyor çocuklarla arasındaki bağı: "Onları daima teşvik ettim, hiçbir konuda heveslerini kırmadım. Muhakemelerine güvendim, fikirlerini sordum. Bugün meslek hayatımda bile benim için en önemli danışmanlar, kızım ve oğlumdur." Oğlu Erdal Bahçıvan'ın başarıları ortada; söylemeye gerek yok.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.