Bankalar gerçekten zalim mi?

A -
A +

En basit anlatımıyla banka; Ali, Veli, Ayşe'nin parasını Ahmet, Mehmet, Fatma'ya kullandıran kurumdur. Birinin atıl duran parasını al, ihtiyacı olan diğer birine kullandır. Mantık bu. Aldığına ödediğin bedel verdiğinden fazla olmalı ki, kâr edesin. Yani Ahmet'ten 13 al, Ali'ye 12 öde mesela. Burada en önemli husus, alınan parayı hiç bekletmeden, hemen birine kullandırma gerekliliği. Çünkü, alınan para hiç kullanılmasa dahi Ali'ye bir bedel ödemeye mecbur olma durumu var. Yani, bankaların; topladıkları paranın üstüne yatmak gibi bir lüksleri yok. Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Yatırım ve insan kaynakları için paraya duyulan ihtiyaç, diğer gelişmiş ülkelere kıyasla daha fazla oluyor tabiatıyla. Bankalar sadece vatandaştan topladığı mevduatla işletmelerin ihtiyacını karşılayamadığı için yurt dışı kaynaklardan da finansman temin ediyor. Bankalar bunu bihakkın yapıyordu. Ta ki, 2008'in Ekim ayında Amerika'da mortgage sektörünün tetiklediği "Finans Krizi" patlayana kadar. Önce Amerika, sonra da Avrupa bankaları patır patır dökülmeye başladı. Türk bankaları da gayr-i ihtiyari tedirgin oldu tabii bu durumdan. Mevduat sahipleri panikleyip paralarını çekme yoluna gider miydi acaba? Yurt dışı kaynaklardan sendikasyon kredisi almak eskisi gibi mümkün olacak mıydı? Bu haklı tedirginlik bankacıları, "bekleyip görelim" düşüncesine sevk ettiği gibi likidite olmaya da mecbur bıraktı. Yani, parayı kasada tutma fikri hakim oldu sektörde. Bunun yadırganacak bir tarafı yok esasında. Mevduat sahipleri kapıya dayanıp "Ver paramı" der ve banka bu talebi karşılayamazsa; yandı gülüm keten helva! İstediğin kadar güçlü ol. Mevduat sahibine ödeme yapamazsan gittin! Gerçekten kritik bir dönemdi o dönem. Tedirgin olan sadece bankalar değildi çünkü. Reel sektör de paniklemiş ve bankalardan, kendilerini desteklemesini istemişti. Kısır döngünün başladığı nokta burası oldu. Reel sektör bankalara yüklendi, bankalar da Merkez Bankası ve Hükümet'e. Taraflar bu taleplerin bir kısmını hemen yerine getirdi, bir kısmını ise geciktirerek ama sis dağıldı; Türkiye ekonomisi bugün kendisini toparlamış durumda. Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince, "Şayet" dedi. "Bankalar güçlü olmasaydı, bugün sistem şıkır şıkır işlemezdi." Doğru. Bankaların öz varlıklarının 55 milyar dolar olması, krizin göğüslenmesinde önemli rol oynadı. Şunu da hatırdan çıkarmamak lazım. Bankaların likit kalma mecburiyeti onlara pahalıya mal oldu. Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, bankaların 2009'un birinci yarısını başa baş bir bilançoyla kapatmasının dahi başarı olduğunu söyledi. 6 ay kâr yok yani. Gelelim bugüne. Faizler düştü. Bankalarda likidite problemi yok. Bilançosu sağlam olan işletmeler dilediği krediyi alabiliyor. Tüketici kredileri de açıldı. Sadece, konut ve otomobil kredisi gibi uzun vadeli kredilerde bir tereddüt var. O da kısa sürede telafi edileceğe benziyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.