Dünyanın her ülkesinde böyle bu. Bankaların ayrı bir yeri vardır. Para ürkektir. Dolayısıyla, ona ev sahipliği yapanın imajının düzgün ve ayrıca güvenli olması lazım. Türkiye'deki bankaların teknolojik üstünlüğü tartışılmayacak kadar ileridir, bu kesin. Ama 2001 krizinde bir hayli güven erozyonu yaşadığı da bir gerçek. Sebep malum! Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Anayasa kitapçığını kaptığı gibi o günün başbakanı Bülent Ecevit'in kafasına fırlatması. Bu eylem, bütün dengeleri bozdu. Siyasi istikrarsızlığı doruğa taşıdı. Kimyası bozulan Başbakan Bülent Ecevit o günden itibaren titrek yürümeye başladı, mesela. Cumhurbaşkanı Sezer, içine kapanıp uzun müddet kamuoyuna görünmedi ama faizlerin yükselmesi yanında bunların esamisi bile okunmaz. Faizlerin zıplaması ülke ekonomisinin altını üstüne getirdi. Demirbank, işte bu sebepten battı. Onunla kalsa yine iyi. Sektörün 45 milyar dolar içeri gitmesinin başka sebepleri varsa da, ana nedeni bu aslında. Tüm bankalar yara aldı bu krizden. Dün yüzde 40'la sattığı parayı bugün yüzde 7 bin faizle almak durumda kalınca, şok üstüne şok yaşadılar tabii. Müşterilerini huzursuz etmek pahasına radikal kararlar alıp kredi kullandırdıkları sanayiciyi; "Aldığın krediyi geri ver, yoksa faizleri arttıracağım" diye tehdit ettiler. Türkiye ekonomisi ne zaman yere sağlam bastı ki. Para ayağı kısa bir kere. Ayakta durması için payanda gerekiyor hep. Oldum olası böyle bu. Finans sektörü, bu olayla birlikte felç oldu. Payanda görevi yapan yabancı sermaye ülkeyi terk etmişti çünkü. Türk halkının kendi tasarrufu yoktu ki, yabancının alıp gittiği paranın yerine kendi yerli sermayesini koysun. O şartlar altında gidenin geri gelmesi için bazı tavizler vermek gerekiyordu. Geciktirilmeden hemen verildi zaten. Faiz oranlarının enflasyonun üzerinde olacağı garanti edildi evvel emirde. O da yetmedi; döviz kurunun enflasyon kadar artacağı da teminat altına alındı. Bin bir nazla geri dönen yabancı yatırımcı, beraberinde getirdiği dövizi bozdurup TL'ye yatırım yaptı. Faizler gerilemişti gerilemesine ama döviz sahibi yatırımcı reel olarak çok iyi para kazandı yine de bu dönemde. Bazen yüzde 40'ları buldu bu kazanç. Ki, dünyanın hiçbir yerinde yoktu bu ballı börek! Neyse ki, 2005'lere gelindiğinde sular duruldu. Enflasyon düştü, faizler aşağı çekildi, reel gelirler nispeten geriledi. Bankalar şimdi geçmişte yaşananları unutmak ve zedelenen imajlarını düzeltmek istiyorlar. Bunun için 1-4 Aralık 2005 tarihleri arasında CNR Fuar Merkezi'nde FinansEUR (finansör okunuyor) adı altında bir fuar açıyorlar. Bu organizasyonun bayraktarlığını Bülen Şenver yapıyor. Geçmişte birkaç bankada genel müdürlük yapan ve bankacılık sektörünün duayenlerinden biri olan Şenver, "Bu etkinliğe fuar demek bence doğru değil" deyip ekledi. "Panayır, sözü daha yerinde bir anlam ifade ediyor. Doğrusu da bu. Bankaların buradaki maksadı belli. Müşterisi ile büyük bir mekanda buluşup eski yaraları sarmak ve onunla birlikte coşup eğlenmek." Şenver'in ifade ettiği gibi bu panayırda bankalar gülen yüzlerini gösterecek Türk halkına. Bir köşede müzik, diğer bir köşede tiyatro, başka bir tarafta ise şov. Tam bir panayır yani. MI ACABA?!. Milli atlet Elvan, Afrika gezisine çıkan Erdoğan'ı Etiyopya'daki villasında çaya davet etmiş... Başbakan maraton koşucusu, ne işi var Elvan'ın yanında. Ayrıca Elvan başarılı olamadı! Uzmanlar, depresyonu yenmek için bilinçli beslenmenin şart olduğunu söylemişler... Onu bilmek için uzman olmaya ne gerek var, biz beslenemiyoruz kardeşim, beslenemiyoruz! CHP Milletvekili Zülfü Livaneli, "Solda boşluk var" deyip partisinden ayrılmış. Sağda da var aynı yaprak dökümü, bakalım kim toplayacak bu kadar yaprağı?