Son üç yılda yaşanan krizler Türkiye'yi yordu. Aç-sefil insanlar, batan bankalar ve bunun getirdiği ağır fatura... Hiç mi faydası olmadı? Eh, biraz didikleyince, çıkıyor bir şirinlik tabii. Mesela verimlilik. Türk firmaları, verimliliği öğrendi. Bu kadar bedel ödemeye değer miydi? Bilmem ama ödendi işte!.. Benim özümdeki sağlamlığın da bu tür tecrübelerden kaynaklandığını söylememe bilmem gerek var mı? Ortaokul yıllarıydı. Arkadaşlarla birlikte futbol, voleybol ve hatta basketbol oynuyorum. Kispetim sırtında dolanıp güreş tuttuğum da oluyordu tabii. Tüm bu aktivitelerden arta kalan zaman olursa; onu da dövüşerek değerlendiriyorum. Varın siz anlayın meşguliyetimi. Sıra arkadaşım ve kadîm dostum Mustafa Canatan, ikinci dersin tam orta yerinde 'Elişi ödevlerini yaptın mı?' diye münasebetsiz bir soru sorunca; karınca ısırmış gibi zıpladım! Uykumun dağıldığına mı yanayım, içinde bulunduğum durumun vahametine mi? Son ders Elişi... Öğretmenin verdiği ödevi sınıf arkadaşlarım teslim etmiş. Girişimcilik ruhumuzu başka yerlerde tatmin ediyoruz ya, beşimiz ödev mödev vermemişiz tabii. Öğretmenin bize tanıdığı bir haftalık süre de bugün bitiyor. Dersi kırsak bile birkaç saatte yapmamız mümkün değil. Resul İzmirli gibi babamızın marangoz atölyesi de yoktu ki, gidip ağaca orada şekil verip gelelim. Pratik çare!.. Bu gibi durumlarda pratiklik şart. Övünmek gibi olmasın; ben de öyleyim. Aklıma, arkadaşların yaptığı ödevler geldi. Hemen bodruma seğirttim. Kapıyı açmak biraz zahmetli olduysa da değdi doğrusu. İçeri girdiğimde Hazine karşımda duruyordu. Onları toz toprak içinde görünce vicdanım sızladı!.. En fiyakalısı yabaydı. Onu kendime seçtim. Kaliteye önem vermem taa o günlerden gelir benim. Dört tane daha alıp dışarı fırladım. Zafer bizimdi. Özenle önüne koyduğumuz nadide eserleri görünce; öğretmenin beti benzi atıp kağıt gibi bembeyaz oldu. İşlerin yolunda gitmediğini fark edip kapıya baktım. Kapalı!.. Kim yaptı bunlarıı? Kıpkırmızı gözlerinde şimşekler çakıyordu. Büyük bir gürlemeyle sınıfa düşen sesi, herkes gibi beni de irkiltti. Yanlış bir hareketim, öğretmeni gerebilirdi. Son bir gayret gösterip bakışlarımı sevgiyle arkadaşlarımın üzerinde dolaştırdım. Başarıyı paylaşmanın faydasını çok gördüm çünkü. 'Biz yaptık öğretmenim! Ses tonumdaki tevazuun hayranlığıyla bakışlarımı ayaklarımın ucuna dikip bekledim. Tam bir kurbanlık koyun hali yani!.. Uzatın ellerinizi! Kim hangi ödevi göstermişse; o, elinde kırıldı. Canatan'ınki, kazmaydı. Onu da söyleyeyim. Böyle bir durumla karşılaştınız mı, bilmiyorum ama felakettir! Darbe alan yerlere kan hücum eder ve parmak sizin olmaktan çıkar. Dışarı çıktığımızda arkadaşlarım hemen koridordaki mangala koştu. Yanlış! Ateş ateşle sönmez. Ben kendimi tabiata attım. Gülnar'ın kışı da kıştır ha. Ellerimi uzatıp, yağan kar tanelerinin bir kelebek gibi süzülüp parmaklarıma konmasını bekledim. Öğrenci psikolojisi işte. Sonradan müfredattan kaldırıldı ama o gün, 'Elişi de neymiş' demek; aklımıza gelmedi bir türlü. Bu da bize bir ders olsun, deyip sineye çektik çaresiz. MI ACABA?!. Maliye, 'komik' beyan verenin üstüne kırmızı çizgi çekecekmiş... Eee, kırmızı rengin güç simgesi olduğunu onlar da öğrenmiş demek ki! *** ANAP 54 ilde aday bulamamış... Bulsa bile ne fark ederdi ki? *** Batı'ya kızan 14 bin İngiliz Müslüman olmuş... Biz onlara gidemiyoruz, bari onlar bize gelsin!