Başbakan'ın maaşı

A -
A +

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aldığı maaş kendisine yetmediği için ticaret yaptığını ve helal para kazanıp geçindiğini söylemiş. Vay, sen misin bunu söyleyen? Yer yerinden oynadı tabiî. Kadının yaşı, erkeğin maaşı sorulmaz ama muhatap başbakansa; cinsiyet kalkar ortadan ve yaşı da maaşı da sorulur. Gazeteci Murat Çelik de öyle yapmış zaten. Süleyman Demirel cumhurbaşkanı olduğu dönemlerde hem maaşını, hem de Köşk'ün ödeneklerini arttırmaz; Meclis arttırsa dahi bu artışın çok az olması için azamî gayreti gösterirdi. Erdoğan'da o tecrübe yok tabiî. Sazan gibi atlamış yeme. 'Maaşla geçineyim, desem çocuklarımın tahsili yarım kalırdı!' Erdoğan bununla da kalmayıp ayrıca, Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'e kaç para maaş aldığı hakkında soru sorduğunu, Schröder'den 15 bin euro aldığını duyunca; kendisinin 3 bin euro maaş almasına hayıflandığını da söylemiş. Bu serzenişlerin hepsi doğru ve samimi olsa dahi; usûl yönünden yanlış. Hele 'öküz altında buzağı aranıyorsa' çok daha yanlış!... Zenginin parası nasıl züğürdün çenesini yorarsa; siyasetçinin kazancı da medyanın ilgisini çeker. Dünyanın her yerinde böyledir bu. Türkiye'de bugün birçok üst düzey yönetici, değil 3 bin euro, 10 bin euro'larla ifade edilen maaş alıyor. Eh, özel sektör bu. Bana kazandırana, ben niye kazandırmayayım, fikrinden hareket edip başarılı yöneticiyi ihya ediyor. Aslında, birçok medya leşkeri de aynı kategoriye dahil ama nedense iş kamuya gelince; yok öyle. Burası Türkiye! Türk siyasetçisi yemez, içmez, uyumaz!.. Onlar, cansiperane çalışıp vatanı kurtarmalı. Türkiye kültürü, para konuşmaya müsait değil nedense. İhtiyaç sahibi olduğunu ifade eden insan yadırganır hep. Başbakan, az para alsa ve giderken de ardında binlerce şaibe bırakıp gitse daha mı iyi? Hani çare? Konuya 'mal bulmuş magribi' gibi sarılan bir tek medya değil aslında. Pusuda bekleyen CHP de duruma anında el koydu. "Başbakanımızın maaşı yetmiyormuş. Bütçesine 3 trilyon liralık ek ödenek koyalım" deyip önerge verdi. Maksat polemik çıksın. AK Parti de reddetti tabiî bunu. Halk, akçeli konularda çok duyarlı. Hemen gaza gelir. Schröder'in maaşı ile başbakanın maaşı arasında dört kat fark varsa; Türk'le Alman hakim arasında 12 katı buluyor bu fark! Söylenen bu. Doğru da. Madem doğru, hadi, gelin bu meseleyi konuşalım. Bu farkın nasıl ortadan kalkacağına kafa yoralım. Olmaz. Zinhar olmaz!.. Çare aramak yok. Sistemi işletmek yok. Çözüm üretmek yok... Tartışalım, şenlik olsun!.. Bu hastalıktan kurtulmamız lazım. Yanlışı yanlışla düzeltmenin imkanı var mı? Benim ülkemin başbakanı, çocuklarını bile doğru dürüst okutamıyorsa; ben utanırım arkadaş. Bu ülkenin hakimi, savcısı, doktoru, öğretim üyesi geçinemiyorsa; bu, ayıptır. Hele hele bu insanlara, öyle kal, demek çok daha büyük ayıptır. Türkiye, komünist bir ülke değil ki, yoklukta eşit olalım. Ha, bu sözü söylerken, iğneyi önce hükümete batırıyorum. Çünkü, onlar da bir iş adamı hakkında atıp tutarken dikkatli olsunlar. 'Yatlarda, katlarda yaşıyorlar amma...' diye başlayan hamasi nutuklarla duygu sömürüsü yapmak yerine, aklı başında ve ayakları daha bir yere basan politika üretsinler, lütfen. Bir başbakanın aldığı 3 kuruş maaşı veya bir iş adamının bindiği yatı tartışarak; Türkiye bir yere varamaz. Varamaz. Varamaz!.. MI ACABA?!. Erdoğan, Kırşehir'de fakülte mezunlarının 'İşsiziz' diye pankart açmasına kızmış... Haklı tabiî. İşsizlik, seçime giden iktidara sorulacak soru mu? * Rekabetin önündeki en büyük engel hâlâ devletmiş... Başka devlet değil ha, bizimki sadece! * Denktaş, 'Kimse bizi AB'ye sokamaz' demiş... Sanki Ecevit!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.