Belgrad'ı gördüm, geldim

A -
A +

Hayatın bize kazandırdığı önemli tecrübelerden biri de şu hiç şüphesiz: Peşin hükümlü olma. Asla olma! Da... en sık düştüğümüz hata yine bu. Belgrad ziyaretimde bir kere daha gördüm bunu. Yakın tarihe bakıp, Sırpları farklı bir yere oturttuk ve hiç değiştirmiyoruz bu kanaatimizi. Tek taraflı değil tabii bu. Onlar da öyle. Türklere farklı bakıyor ve belleklerine yerleştirdikleri yerden indirmiyorlar bir türlü: "Türkler istilacı bir kavim. Punduna getirip Balkanları işgal etmek istiyorlar!" Ne onlar doğru düşünüyor, ne de biz! İşin garibi, birbirimizi anlamaya gayret de göstermiyoruz. Fakat, zaman en iyi ilaç. Tedavi ediyor içimizdeki sivri düşünceleri. Sırplar mesela. Parçalanan Yugoslavya'dan kopup kendi devletini kuran yedi ülkeden biri. Tıpkı Bosna Hersek, Hırvatistan, Kosova, Slovenya, Karadağ ve Makedonya gibi onlar da şimdi "Yahu, biz niye ayrıldık" diye dizlerini dövüyorlar. Eee, komşuları Avrupa'nın orta yerinde koskocaman bir Yugoslavya istemiyordu. Onları birbirine düşürüp ufalttılar ve sonra da hepsini kendi hâline bıraktılar. Hepsi pişman ama iş işten geçti bir kere. Yapacak bir şey yok. Geleceğe bakmak lazım. Derlenip toparlanmaları ve vatandaşlarının refah seviyesini yükseltmeleri gerekiyor. Kolay değil tabii. Ama yine de mücadele ediyorlar. Türkiye, Sırplara kucak açan ülkelerin en başında. Pendik ve Bayrampaşa'da yoğun olmak üzere İstanbul'da iki milyon civarında Sırbistanlı yaşıyor. İzmir'de de bir milyon Sırp yaşadığı sanılıyor ki, neredeyse ülke nüfusunun yarısı kadar bir nüfus! Bu insanlar uzun süre bavul turizmi sayesinde kazandı hayatını. Hâlâ da gidip geliyor bavullar. Sırbistan henüz AB üyesi değil ama Avrupa ülkelerine serbest dolaşım hakları var. Dolayısıyla, Türkiye'deki Sırplar memleketlerine gidip Sırbistan pasaportu alıyorlar ama hâlâ Türkiye'de yaşamayı tercih ediyorlar. Türkiye ile Sırbistan arasındaki ilişkiler bu söylediklerimle sınırlı değil tabii. Bundan sonrası daha önemli. İki ülke arasındaki ilişkilerin artması lazım. Müthiş potansiyel var çünkü. Bilhassa turizm ve yatırım hususunda. Sırbistan yatırım bakımından bakir bir ülke. O meseleyi, Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi Ali Rıza Çolak'ın verdiği bilgiler ışığında ele alıp ayrı bir makale konusu yapacağım. Önemli çünkü. Azıcık turizm potansiyelinden bahsedeyim size. Sırbistan halkı, tıpkı Türkler gibi. Yemeyi-içmeyi ve eğlenmeyi seviyorlar. Aile hayatları da oldukça mazbut. Kız çocuğu 25 yaşına gelse dahi, annesinin dizinin dibinden ayrılmıyor. Belgrad'ın tarihî zenginliği de göz ardı edilemeyecek kadar fazla. Osmanlı Kalesi hâlâ tüm ihtişamıyla duruyor. Hemen dibinden Tuna Nehri akıyor. Ki, az ileride Sava ile birleşiyor Tuna. Karşı taraf ise eski Avusturya sınırı. Sırbistan'ın milattan önce 4 bin yılında kurulduğu söyleniyor ve 80'e yakın istilaya uğramış. Gelen öncekinin yaptığını yıkmış tabii. Dolayısıyla fazla bir şey kalmamış. En fazla Osmanlı eserleri var. Belgrad gerçekten güzel bir şehir. Hafta sonu tatili için ideal bir yer. Yemekleri hem ucuz hem de lezzetli. Avrupa'nın hemen her ülkesine 2 saat mesafede. THY her gün düzenli olarak uçuyor Belgrad'a. THY Belgrad Müdürü Ümit Kıran, çok çalışkan. Âdeta turizm elçisi. Uçaklar lebalep dolu. Sırplar alışveriş için olduğu kadar, gezmek için de geliyorlar Türkiye'ye. Vize yok. Kalktı. Elini kolunu sallaya sallaya git, gel.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.