Ben yazarım!..

A -
A +

Ben bir yazarım! Göğsümü gere gere söylerim bunu, zevk de alırım. Çünkü öyleyim. Ha, her yazı yazan yazar olur mu? Onu bilmem. Eşim hâlâ benim pazarda işportacılık yaptığımı sanıyor ama olsun. Karşı gelecek değilim. Bir bildiği vardır mutlaka! Geçenlerde benim yazılarımı okuyup okumadığını sordum. Keşke sormasaydım. 'Abdüllatif Uyan'ın Menkıbeler'ini okuyorum' diye kestirip attı. Hâl böyle olunca iş başa düşüyor tabii. Katıldığım her eş-dost meclisinde 'yazar' olduğumu söylüyorum. Kendi 'PiaR'ını kendim yapıyorum yani. Farkedilmeyi bekleyecek göz var mı bende?.. Derin soluk alırım önce. Nefesimi, yazarrr! diye boşaltırken, içimdeki havanın ağzımdan dolu dolu çıkmasına da özen gösteririm. Soluğum bitinceye kadar da dilim 'r' harfinin üzerinde olur. Tam vurgu yani. Müthiş bir karizma oluyor!.. Yazılarımda fikir beyan etmem mesela. Bu bir prensip meselesi. Yazıyı 'Ahmet Demirbaş'ın (Biz ona 'Cellat' deriz) patronajında hizmet veren 'Tashih Servisi'ne göndermeden önce bir daha gözden geçiririm. Şayet kazaen içine düşen birkaç fikir kırıntısı varsa, onları da ayıklarım. Bende fikir olmadığından yapmam bunu. Var ama fikir bu. Hazmı zordur. Ayrıca herkeste yeterince var zaten. Bir de ben yükleyip de patlatayım mı okuyucuyu? Asla eziyet etmem. Mütevazıyım da. Okuyucularım sağ olsunlar, mektup yazıp, mail geçip çok iyi olduğumu söylerler bana... Bu iltifatlar karşısında şişinmek gibi bir enayilik yapar mıyım? Aksine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan taktiği güderim: Teveccühünüz, efendim! O da öyle diyor çünkü: 'Her şey iyi gidiyor ama biz şımarmayacağız.' Bundan daha etkili bir söz olabilir mi? Okuyucu, durduk yerde birine, 'İyisin' demez. Ya bir şey isteyecektir; ya da boş kalmıştır. 'Şuna bir zarf atayım' fikrinden gidip kafa bulmak için aramıştır seni. Böyle yemlere takılmamak lazım. Sözü geldiği gibi sahibine iade et ki, borçlu kalmıyasın. 'Teveccühünüz, efendim!' Erdoğan, hiç, 'Sizin sayenizde başarılı oluyoruz' diyor mu? Demiyor. Dese, başına gelecekleri bilir, çünkü. Üç gün sonra biri karşısına dikilip, 'Hani o gün beraber başardığımız iş var ya. Ver onun bedelini!' Siyaseti, sokakları arşınlaya arşınlaya öğrenmiş bir başbakanın faka basması nasıl beklenmezse; benim gibi tecrübeli bir gazetecinin de kapana kıstırılamayacağının bilinmesi lazım. Ben kendimi bal arısına benzetirim hep. Tüketici bala bakar, arı ile işi yoktur onun. Görse, üstüne basıp ezer de. Haddimi bilirim! Ben yazıyı sevgiyle yazıyorum. Yazılarım beğeniliyorsa; tek sebebi işte bu 'sevgi'dir. Yazarken dikkat ettiğim bir husus daha var ki, o da önemli. Nasreddin Hoca'ya biri gelip, 'Hocam' demiş. 'Benim askerdeki oğlana bir mektup yazıver.' 'Ben taa oraya kadar gidemem' demiş Hoca merhum. 'Hocam, gitmeni isteyen kim. Sadece yazacaksın.' 'Olsun' demiş Hoca. 'Gitmeden olmaz. Benim yazdığımı benden başka kimse okuyamaz çünkü.' Kıssadan hisse. Ben de yazdığımın anlaşılır olmasına dikkat ederim. Hepsi bu. MI ACABA?!. İstanbul'da izinsiz toplanan bin 225 kurban derisi elegeçirilmiş... Vergisini bile toplayamayan devlet, deriye geldi mi aslan kesiliyor! *** Kusurlu müteahhide 'müebbet' cezası geliyormuş... Kusurlu müşteri öldüğüne göre, karşılığı bu olmalı tabii! *** İsviçreli bir firma 'Lenin' markalı gıda ürünü çıkarıyormuş... Tanıtımın iyisi kötüsü olmazmış!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.