Benim canım memleketim!..

A -
A +

Nazım Hikmet kim? Her şeyden evvel bir Türk. Vatandaşlıktan çıkmış veya çıkarılmış. Tamam! Ama yine de Türk olmasına halel getirmez, geçmişte yaşanan hadiselerin hiçbirisi. Komünistse Türkiye'nin komünisti. Şairse Türkiye'nin şairi. Hain idi ise, yine Türkiye'nin haini. Net olarak bildiğimiz bir şey var; o da, Nazım'ın Türkiye düşmanı olmadığı. Komünistse, ülkesini seven bir komünistti. Hainse, ülkesini seven bir hain. Dolayısıyla, bu kişinin mezarının da, eserlerinin de Türkiye'de olması lazım. Yapı Kredi bir şıklık yapıp onun eşyalarını getirdi, Beyoğlu'ndaki Kültür Merkezi'nde sergiliyor. Bunun arkasını getirmek lazım. Nazım Hikmet'in mezarı da gelmeli Türkiye'ye. Suikast sonucu hunharca öldürülen Hrant Dink, geçen hafta yakınları, dostları ve sevenleri tarafından anıldı. Kendisi azınlık mensubu idi ama başına gelen menfur olaya duyulan nefret duygusu toplumun ortak hissiyatı oldu. Da... "Ben Hrant'ım" veya "Ben Ermeni'yim" türünden sloganlar çok abartılıydı. Ne gerek vardı sanki. Çok uç sloganlar bunlar. Samimi değil bir kere. "Ben Hrant'a ve onun inancına saygı duyuyorum" demesini öğrenmemiz lazım her şeyden önce. Hrant olmaya ne gerek var? Ona ve onun fikirlerine tahammül edelim yeter. Bu arada bir konuya daha temas etme ihtiyacı duyuyorum. Malum, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımıza, "Devlet sizi ihmal etti. Sefilliğinizin müsebbibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir" denildi ve o insanların fikri çelindi. Bu bir damardan girme meselesi. Karadeniz ahalisi yutmaz mesela bu propagandayı. Onlar da Güney Doğu'daki insanların çektiği çileyi çekiyor halbuki. Karadeniz uşağına gidip "Devlet sizden alıp Batı'dakine veriyor" dese biri; "Hadi be" der. "Git işine!" Fakat, onun da yumuşak karnı yok değil; var. Karadeniz halkının tez canlılığı ve gözü karalığı herkesin malumu. Aynı zamanda millî duyguları fazla gelişmiş. Biri kalkıp da bu insanlara, "Memleket elden gidiyor. Ülkeyi kurtarırsanız, siz kurtarırsınız" demeye görsün; ziyadesiyle hüsnükabul görür bu fikir. Son senelerde Karadeniz Bölgesi'nde meydana gelen olayların arkasında böyle bir taktik var mı, acaba? "Seni ihmal ettiler" tarzındaki ifade ile "Bu memleketi kurtarsa kurtarsa sen kurtarırsın" sözü arasında dağlar kadar fark var ama bu sözlerin etki alanına giren insanların ülkeye verdiği zarar aynı nispette tehlikeli olabilir. Dolayısıyla, Karadeniz bölgesindeki başta valililer olmak üzere akil insanların böyle bir tahrike açık kapı bırakmaması lazım. Yazık şu İstanbul'a İstanbul'un son 15 senede kazandığı yeşil alanı inkâr etmek mümkün mü? Ağaçlandırma kampanyaları sayesinde otoyollar başta olmak üzere cadde ve sokaklar ciddi bir yeşilliğe büründü. Bunlar güzel şeyler tabii. De... bu gibi olumlu hareketler planlı yapılmadığı için sırıtıyor ve maalesef faydalı da olmuyor. Cadde kenarına dikilen ağaçlar mesela. Caddenin bittiği yerde bina başlıyor. Bina ile cadde arasında yarım metre genişliğinde bir kaldırım ya var, ya yok! Bu kaldırıma otobüs durağı mı yapacaksın, elektrik direği mi dikeceksin, yoksa ağaç mı? Haa, neymiş demek ki? Bir şehre ağaç kadar kaldırım da lazımmış! Hani? Medyanın da baskısıyla İstanbul'da trafiği rahatlatmak için müthiş bir faaliyet başladı. Ya mevcut caddeler genişletiliyor, ya da yeni caddeler açılıyor. O da olmazsa, trafik ara yolları yönlendiriliyor. İstanbul'un her yeri araç kaynıyor. Bir yerden bir yere gitmek için cambaz gibi dere tepe aşıp ancak varıyor insan varacağı yere. Eh, koskoca metropol bu; kolay değil tabii. Yol inşaatı yetmiyormuş gibi bir de bina inşaatı. İstanbul'da inşaat patlaması yaşanıyor. İstanbul İstanbul olmaktan çıktı. Her yer çamur. Yol, kaldırım, ağaç... akla gelen ne varsa hepsi çamur! İnsanın içi daralıyor. Bari, ferahlama imkânı sağlayan bir park olsa. Yok! Olsa, vatandaş gidip şöyle bir soluk alacak ama yok! Ne insan için park var, ne otomobil için. İstanbul'un her yeri inşaat alanı olup çıktı. Yol inşaatı. İş yeri inşaatı. Mesken inşaatı. İyi de insanın sadece barınacağı bir yere ve eviyle işi arasında gidip geleceği yola ihtiyacı yok ki. Hava alacağı yer de lazım. Hani? Yok. Restoran, gazino gibi kapalı alan var ama yeşil alan yok! Yok! Yok! Sanki biz insan değil de, makineyiz. Ciğerimize temiz hava dolduracak bir yer kalmadı şu koca şehirde. Bu gidişle İstanbul 2010 yılına "Kültür Başkenti" olarak değil, olsa olsa kültürsüzlüğün sembolü olarak girecek! Yazık! Hem de çok yazık!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.