Benim oğlum asker

A -
A +

Biz ebeveynler için erkek çocuklarının asker olduğunu görmekten daha mutluluk verici ne olabilir ki? Bir de mürüvvetini tabii. Biz ilk adımı attık. Oğlum Ahmet Münir asker. 8 Ocak 2010 cuma günü yemin töreni vardı. Annesi ve kardeşleriyle birlikte Denizli'ye gittim. Ahmet Münir mükemmel bir çocuk. O benim gurur kaynağım. 11. Piyade Tugayı'nda tertiplenen törende bir kere daha gururlandım kendisiyle. Çakı gibi asker olmuş. Bir aycık bir sürede nasıl böyle değişim yaşamış hâlâ anlayabilmiş değilim. Muhteşem yürüdü. Göğüs ileri. Baş ve omuzlar dik. Hele törenden sonra koşup gelip annesinin boynuna, "Komutanımmm" diye bir sarılışı vardı, anlatamam. "Canım annem"in yerini "komutanım" alıvermişti. Bu anlattıklarım askerliğin disiplin tarafı. Bir de sosyal tarafı var ki, esas şaşkınlığı o yaşattı bize. Geleneklerimizde var olan misafirperverliğin en hasına muhatap olduk çünkü. Sabahın erken vakti Tugay'a vardığımızda, ne yalan söyleyeyim; gergindim. Aileleri yönlendirdikleri kapıya daha gelmeden ben hemen cebime davrandım ve telefon, anahtarlık gibi metal ne varsa hepsini elime toplamaya başladım. X-Ray Cihazı benim için bir kâbustur. Kendi müessesemde yaşadığım stres neden oldu buna. Daha evdeyken üstümü başımı yoklarım. Zaruri metalleri alıp geri kalanların hepsini boşaltırım komodinin üzerine. Cihazdan geçerken ötmesin! Orası benim kurumum. Kendi kurumumun kapısında üzerimin aranmasına alışamadım bir türlü. Bazen dikkatsiz davranıp X-Ray Cihazı'nı öttürdüğüm oluyor yine de. O vakit de öğlene kadar gerilim yaşıyorum. Her neyse, Nizamiye Kapısı'nda bizi karşılayan görevli astsubay, "Silah türü bir şey var mı?" diye sorunca elimdeki telefonu gösterip 'yok' dedim. "Geçin öyleyse!" Ben elimdekileri masanın üzerine bırakmak için hamle edince, "Gerek yok" dedi. "Geçin." Şaşırdım tabii. Elimde telefonla ilk defa X-Ray Cihazı'ndan geçiyordum. Tereddüt ettiğimi gören görevli, "Geçin. Geçin" dedi tekrar. Yüzündeki sıcak tebessüm ikna ediciydi; geçtim. Eşim de en az benim kadar rahatladı bu hüsnükabulden sonra. Bize güvenmişlerdi! Ne anahtarımız, ne giysimiz, ne tıraşımız... hiçbiri problem olmamıştı. Sonra bizi alıp otobüslerle tören alanına taşıdılar. Yürüyüş mesafesindeydi halbuki. Tribünde yerimizi daha yeni almıştık ki, su ve çay servisi başladı. Maskeli askerler (H1N1 salgınından dolayı takılan maske) tarafından verildi bu hizmet. Pasta ve lokum da vardı ikramlar arasında. Ardından da gelip boşları topladılar. Yeri sağlama alınca, kalkıp biraz dolaştım. Törene daha vardı nasıl olsa. Çevre düzeni mükemmeldi. Tuvalet ve lavabolar pırıl pırıldı. Koruyucu jel bile konmuştu lavaboya. Tören muhteşem oldu. İyi ki oğlum asker. Zaten Ahmet Münir de, "Boşuna korkmuşum" deyip durdu beraber olduğumuz zaman içinde. "Askerlik çok güzelmiş." Ahmet Münir ömrü boyunca işine yarayacak olan disiplini alıyor orada. Tank Taburu onun için bir nevi okul. Hayatını kolaylaştıracak diplomayla dönecek oradan. Hem de, cebindeki bilgisayar mühendisliği diploması kadar değerli bir diplomayla. Da... bir de öbür yüzü var askerliğin! Çocuk düzenini kurmuş. İşinde başarılı bir yere gelmiş. Belki yurt dışında. Hepsini bırak ve gel askerlik yap. Neresinden bakarsan bak; zor! Bu gençlere "Bedelli Askerlik" imkânı verilse, hiç fena olmaz. Ayrıca, kim ne kaybeder ki?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.