Bilişim Vakfı bir kitap yayınladı: Beyaz Kitap. Beyaz; malum, saflığın ve temizliğin sembolü. Kitapta herhangi bir açıklama yok ama belli ki, Vakıf, yayının adını bilinçli olarak 'Beyaz Kitap' koymuş. Adı bile, 'Şeffaflaşma ayıbını üzerimizden gelin birlikte atalım!' diye bangır bangır bağırıyor. Bu feryatta; esasında hükümete de çağrı var, sivil toplum örgütlerine de, medyaya da. Türkiye için şeffaflaşması önemli mi? Önemli. Kalkınmış olup da şeffaflaşmayan yok çünkü. Şeffaflık sağlanınca ülke 'şıp' diye kalkınıvermiyor belki ama bu, kalkınmaya niyetli olmanın önemli bir göstergesidir. Başlamanın bitirmek demek olduğunu bilmeyen mi var? Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Yaman Akdeniz tarafından kaleme alınan bu kitap, her ne kadar Türkiye'nin hukuki altyapısının e-dönüşümdeki yerini gösteren bir yayınsa da internetin; toplumların ekonomik, sosyal ve hatta siyasi hayatında oynadığı önemli rolün altını da kalın çizgilerle çiziyor. Ayrıca, çağdaşlaşma iddiasında olan Türkiye'nin politik arenada takip edeceği rotayı da gösteriyor, hem de açık ve net bir şekilde. Aklın yolu bir. Türkiye'nin Amerika'yı yeniden keşfetmesine gerek yok. Önünde kalkınmış ülkelerin yaptığı sayısız örnek var zaten. Başını kumdan çıkarıp, yapılanları görmesi ve kendini ona uydurması yetiyor. Niyet ve gayret; hepsi o!.. Kim ne derse desin, bugünün dünyasının ışığı internettir. "Ne kaa ışık o kaa aydınlık..." Türkiye şayet internet networkünü kuramaz ve bu konuyu da ıskalarsa, ne olur? Bilgi çağına adım atamaz ve pırıl pırıl şehirler arasındaki karanlıkta kalan köy misali sönüklüğe mahkum olur. Türkiye'nin internete yatırım yapması için hükümetin birileri tarafından dürtüklenmesi lazım. Kim yapacak bunu? Tabii ki medya. Eh, işte burada biraz durup düşünmek lazım. Medya bugüne kadar bakanlara, başbakanlara 'Çarşı-pazardan haberiniz var mı?' diye çok soru sordu. Hatta, 'Başbakan, ekmeğin fiyatını bile bilmiyor' diye manşet atıp halkın sesi de oldu!.. İyi de internet, peynir ekmek değil ki. Bugün biri birine, 'Türk medyasında internetle ilgili beş isim say' dese, kimse Şeref Oğuz ve Murat Birsel'den başkasını sayamaz. Yok çünkü. Ha, kendini şeyh-ül muharririn zanneden kalemşör yok mu? Var! Hem de sayılamayacak kadar çok var ama onların hepsi hâlâ kalem ve daktilo çağını eda ediyor. Çağ atlayanlar ise bilgisayarı daktilo niyetine kullanmaktan öte bir şey yapmıyor. Üstüne üstlük, bilgisayar klavyesine takılıp kalan bu sevimli dinozorların hepsi, 'Neden 'F' değil de, 'Q' klavye?' muhabbetiyle gününü gün etmeyi marifet sayıyor. Fakat, hiçbiri kafasını monitöre sokup, bunun içinde ne var diye bakmıyor, bakamıyor. MI ACABA?!. Bush, Başbakan'ı Beyaz Saray'da öğle yemekli zirvede ağırlayacakmış... Erdoğan, döndüğünde ne yediğini bize de anlatır artık! *** Karadeniz'de günde 150 bin ton petrol ümidi doğmuş... Böyle ümide ekmek bandırıp yenir hani! *** Kayseri'de intihardan vazgeçen genç yuhalanmış... Ne var bunda, aynı millet adam öldürmekten hükümlü Bayhan'ı da popstar seçti! *** Türkiye, işsizlikte dördüncü olmuş... Liderliğe az kaldı, desenize! *** TOBB Başkanı, 'Acı çekmeye hazırız, yeter ki reformlar yapılsın' demiş... Acı çekmeye ne çok yatkın bir milletiz yahu! *** Huzurlu uykunun yolu boş mideden geçiyormuş... Şu gariban milletin neden rahat uyuduğu belli oldu!