Dile kolay: Beyazıt Öztürk; senelerdir "Beyaz Show"u başarıyla sunuyor. Türk halkı onu "Evimin yaramaz çocuğu" kabul etti ve büyüyerek devam ediyor bu teveccüh. Bendeniz de severim Beyazıt'ı. Fırsat buldum mu zevkle seyrederim. De... hepsi o! Daha ileri bir bağ yok yani onunla benim dünyam arasında. O bir sanatçı, ben de onun programını seyreden seyirci. Beyazıt Öztürk'ün ağırbaşlı bir sanatçı olduğunu bilirdim ama bu kadar donanımlı olduğundan haberim yoktu doğrusu. Yeni fak ettim. Bir küçük tesadüf vesile oldu aslında bu eksiğimi tamamlamaya. Geçen gün TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ile birlikte Malatya'ya gidiyordum. Aaa, bir de ne göreyim? Beyazıt Öztürk'le yan yanayız! Bir buçuk saat süren uçak yolculuğunda ne yapar insan? Sohbet değil mi? Biz de aynen öyle yaptık tabii. Laf lafı açtı, derken mevzu gelip "engellilere" düğümlendi. 2 gün sonra 3 Aralık'tı çünkü ve o gün malum, "Dünya Engelliler Günü"ydü. Beyazıt Öztürk "engelli" dendi mi, ilgisini esirgemeyen bir sanatçı. Konuştukça, yanımdaki Beyazıt büyüdü. Mevzu derinleştikçe, genç sanatçı devleşti. Müthiş bir derinlik varmış O'nda da ben bilmiyormuşum. Nasıl bir vizyona sahip olduğunu görüp hayran kaldım. İtiraf edeyim ki, mahcup da oldum. Hazırlıksız yakalanmıştım. Ondan öyle bir performans beklememe gafletine düşmüştüm çünkü. Kendimi, Beyaz'ın frekansına adapte edemedim bir türlü. Ben, 'Engellinin sokağa çıkmasını kolaylaştırmak lazım' dedim. O, "iş sahibi olmaları için gayret göstermeliyiz" diye bastırdı. Ben, 'engellinin psikolog desteği alması şart' dedim; O, "Engelliye acıma duygusuyla yaklaşıp ona adeta 'sen engellisin' diyenlerin alması daha yerinde olur bu desteği" diye vurdu. Ben, 'Türkiye'de her 7 kişiden biri engelli' deyip; bu insanlara sahip çıkmamız gerektiğini ileri sürdüm; O, "Kesinlikle" deyip üstüne bir çözüm daha koydu: "Televizyonlarda engelliye destek için programlar yapılıyor. Bunlar parçalı olacağına, tek bir kanalda yapılsa ve o gün tüm sanatçılar toplanıp kişi ve kurumları yardım etmeye davet etsek, daha etkili olur." Çok yerinde, çok doğru bir tespit bu. Türkiye, engelli konusunda "deve kuşu" politikasından kurtulamıyor bir türlü. Başını kumdan çıkarmıyor nedense?!. Çıkaran yok değil, var ama... Hepsinin iyi niyetli olduğunu söylemek mümkün değil. Kimi, şahsi çıkarı için bu işe soyunuyor. Kimi, şov yapıyor. Kimi de ikbal peşinde. Böylesine ulvi bir meselede gerçekten gönüllü çalışan, samimi insanlara ihtiyaç var. Beyazıt Öztürk, ne şan peşinde ne şöhret. "Bu bizim görevimiz ve yapmamız lazım" diyor da başka bir şey demiyor. O sohbet esnasında bir şey daha gördüm ki, çok önemli bir husus bu. Beyazıt Öztürk, "ne faydam olur" diye düşünmüyor. Tam aksine, "Ne fayda verebilirim" ona bakıyor. Hasılı kelam, hoş bir sohbetti. Beyazıt'a, 'Annene selam söyle' dedim ayrılırken. 'Kendisine tebriklerimi ilet.' Böyle değerli ve mazbut bir evlat yetiştiren anne tebrik edilmez mi?