Bir delinin attığı taş!..

A -
A +

Orhan Pamuk namlı yazarın kuyuya attığı taşı, 40 akıllı çıkaramıyor!.. Yazar, ne mene bir şey yaptı da çarşı karıştı? Türkiye'nin zayıf karnı olan "PKK" ve "Sözde Ermeni Kıyımı" hakkında konuştu da ondan!.. Sarf ettiği sözler, boyunu aşan sözlerdi!.. Savcı gereğini yaptı ve hakkında soruşturma başlattı. Orhan Pamuk, tarihçi değil... araştırmacı hiç değil.. Nevi şahsına münhasır bir yazar. En büyük özelliği, yazdığı romanları sonuna kadar okuyabilen bir okuyucusunun bulunmaması ve bir de imajının parlaklığını sansasyona borçlu olması!.. Sarf ettiği söz, aslında Türkiye'nin bir yazarının sözü olarak değil de, kendisini pazarlamaya çalışan bir yazarın sözü olarak algılanmalı. Her neyse, ortada bir suç var ve iş savcılığa intikal etmiş. Aynı günlerde Türkiye gündemi bir başkasıyla daha meşguldü. Van YY Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın!.. Gündem yoğun yani. O da yargılanıyor!.. Buraya kadar her şey normal. Fakat, burası Türkiye!.. Eften püften meselelerden vaziyet çıkarmayı seven bir yapıya sahibiz. Konu gerildikçe, gerildi. Kendi kendimize olsak, hadi, neyse! Üye olmak için çırpındığımız Avrupa Birliği'nin ve tüm dünyanın gözü önünde cereyan ediyor bütün bu hadiseler!.. Hükümet, muhalefet, YÖK, sivil toplum kuruluşları. Aklına esen sahnede!.. Televizyon kamerasında görünmek için parmaklarının üstünde yükselip konuşmacının arkasından el işareti yapan çocuk misali, herkes boy gösterme telaşına girmiş. Her kafadan bir ses çıkıyor. Biz alışkınız. Severiz de böyle manzaraları ama elin gâvuru bir anlam veremiyor bütün bu curcunaya; başı dönüyor adamların!.. Birbirimizi anlamamız lazım En sonunda olay büyüdü, büyüdü ve konu, çeşitli kişilerin Anayasa suçu işlemesine varıp dayandı. Ne çabuk Anayasa suçu işliyoruz değil mi? Anayasa suçu işleyenlerden birisi de, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç. Ne demiş bu işadamı? "Yücel Aşkın'a reva görülen muameleyi kınıyoruz!" Hemen belirteyim ki, Mustafa Koç'un sözleri, Yücel Aşkın'ı desteklemek için Van'a giden, çeşitli basın açıklaması ile Rektör'ü koruyup kollayan YÖK Başkanı Erdoğan Teziç'in tutum ve davranışıyla aynı kefeye konulamaz. Konulmamalı. Teziç, ucundan kıyısından olaya taraf olduğunu söylüyor. Hakimlere, "Meslekî kariyerinizi düşünün" falan filan diyerek; aba altından sopa göstermeye çalışıyor. TÜSİAD'ın tavrı ise çok ama çok farklı. O, olayın sonucuyla ilgili. Bu konunun Türkiye'nin imajına zarar vermesinden korkuyor? İki olay karşısında şaşkına dönen Avrupa Birliği'ne bu olayın nasıl anlatılacağını düşünüyor biraz da bu sivil toplum kuruluşu. Ayrıca hem hükümet, hem TÜSİAD ve hem de TOBB. Bunların hepsi yönünü AB'ye çevirmiş ve bu konu için elinden geleni ardına koymayan kurumlar. Uyum içinde çalışmak varken, aykırılık niye? 2006 senesi, Türkiye kamuoyu bu ve buna benzer olaylarla fazlasıyla meşgul edileceğe benziyor. Cumhurbaşkanı seçimi, AB müzakereleri, işsizliğe çare arayışları ve globalleşme yolunda kararlı yürüyüş... Şayet Türkiye, hepsini bir kenara bırakıp seçim gibi ıvır zıvır şeylerle uğraşacak olursa, yazık olur bir çuval incire!.. Siyasetçilerin de, sivil toplum kuruluşlarının da, fertlerin de, sanatçı ve yazarların da kendilerine çekidüzen vermesi gerektiği bir seneye giriyoruz. Hepinize hayırlı olsun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.