Biraz daha gayret

A -
A +

BBir önceki yazımda gıda sektörüne temas etmiştim. Önemine binaen biraz daha değineceğim aynı konuya. Hatırlarsanız, Avrupalı gıda üreticilerinin sektörlerini 2050 yılına hazırladıklarını belirterek; bu konuyu önemsediğimi vurgulamıştım. Neden önemsiyorum? Onu da söyleyeyim. Evet, Avrupa kendisini 2050 senesine hazırlıyor ama şöyle bir farklılığı var bunun. Hazırlığın baş aktörü sivil toplum kuruluşları (STK). Kararlar işi yapanlar tarafından alınıyor yani. Şirketlerin ait olduğu birlik, kooperatif ve diğer örgüt temsilcileri Brüksel'de toplanıp masaya yatırıyorlar meseleleri. Mutabakat sağlayıncaya kadar müzakere ediyor ve sonra da Avrupa Birliği Parlamentosuna, "Biz anlaştık, siz de kanunlaştırın bu kararı" diye sunuyorlar. Türkiye'de öyle mi ya? Ah keşke öyle olsa ama değil maalesef! Bizde Başbakan talimat veriyor "şöyle olsun"?diye.?Bakanlar?"peki" diyor; milletvekilleri ise el kaldırmaktan öte bir şey yapmıyor?ve?sonunda oluyor sana kanun. Garibim vatandaşa da bu kanuna?uymak?kalıyor.?Söylediklerim "A" ya da "B" iktidarıyla sınırlı olsa?yine iyi!?"Eh"?der?insan; bu iktidar gider?yerine?gelenle?sistem?normale döner. Ama yok; hemen hepsi aynı. Bu bir kültür. Böyle gelmiş, böyle gidiyor! Taraflar müzakere etmeli halbuki, iktidarlara sadece hakemlik rolü kalmalı ama olmuyor işte. Ne siyasi otorite istiyor bu değişimi, ne de ahali. Bunun değişmesi lazım halbuki. Olan "eli taşın altında" olana oluyor çünkü. Türkiye şekerli mamullerin sektör üssü olma yolunda hızla ilerliyor mesela. Global şirketlerin üretim, Ar-Ge, lojistik, ihracat ve hatta yönetim üssü oldu Türkiye. Şeker, zirai ürünler arasında önemli bir yer tutuyor. Nasıl tutmasın ki? Şekerli mamul sektörünün en önemli hammaddesi bu ürün. Şekerin rekabetçi yapısını sürdürmesi lazım. Ucuz ve talebi karşılayacak kadar da çok üretilmesi gerekiyor. Hani? Bir de kotalar var tabii. Avrupa Birliği kotaları kaldırırken, Türkiye üretimi kotlarla yönlendiriyor. Bu gidişin; sektöre rekabet şansını kaybettirmesi gibi bir riski var. Ki, onca yatırımın boşa gitmesi anlamına gelir bu. Yazık olur yani! Avrupa gıda ve içecek endüstrisi bugün yaklaşık 1 trilyon 500 milyar dolarlık bir iş hacmine ulaştı. Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyadaki pazar da üç aşağı beş yukarı aynı büyüklükte. De... Türkiye'nin bu pazardan aldığı pay sadece yüzde 1. Dikkatinizi çekerim; sadece yüzde 1! Şayet gerekli reformlar yapılmaz, sektörün önü açılmazsa; Türkiye havasını alır bu pazardan ve Avrupalı firmalar gelip dolduruverir o boşluğu. Türkiye 2011 yılında 841 milyon dolar tutarında kakao, çikolata ve şekerleme ihraç etti. Bu rakamın misliyle büyümesi mümkün. Sektörün önü açılsın yeter ki. Dünya fiyatlarında ürün temin etmesine imkan verilsin. Yiğidi öldür ama hakkını yeme. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı elinden geleni yapıyor. Fakat yetmiyor yapılanlar. Mazot, ilaç, gübre gibi girdi fiyatlarının da makul seviyelere çekilmesi lazım bir kere. Biraz da teşvik verilmeli tabii. Ayrıca, kota meselesinin de yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Biraz daha gayret istiyor, biraz daha gayret. Mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder,?hayırlara vesile olmasını dilerim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.