Biraz ilgi lütfen

A -
A +

Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'u fethettiği ilk gün müslüman nüfusun şehre yerleştirilmesini istemiş. Anadolu'nun çeşitli yörelerinden insan akmış koca şehre tabii. Konya-Aksaray'dan gelip yerleşenlerin bugün bile kendi isimleriyle anıldığı semtler, o günün yadigarı. O dönemde bizim Gülnarlılara da "Gelin" denmiş ama bizimkiler, "Toroslardan ayrılmayız" deyip; kibarca reddetmişler bu emri. Yörük aklı işte! İstanbul kısa sürede tıka basa dolmuş tabii. İşte ne olduysa o vakit olmuş. Padişah hemen, "Şu kadar metrekare evde oturana bu kadar vergi" diye bir ferman çıkarmış. Boş bulup öyle bir eve yerleşmiş ki adam, adeta konak. İstenilen vergiyi ödemesi mümkün değil. O günlerde kimse devlet memuruna rüşvet vermeyi de bilmiyor, çaresiz ailesini toplayıp; vergisini ödeyebileceği eve taşınmış herkes. Bütün bu işlemler tamamlandıktan sonra padişah bir ferman daha çıkarmış: "Vergi almaktan vazgeçtim!" Padişah bu, dilediği gibi davranır. Kim ne diyebilir ki? Benim gibi meraklının biri çıkıp sormuş yine de. "Neden böyle yaptınız, padişahım!" "Anlatayım" demiş, Fatih Sultan Mehmed Han ve açıklamış muradını. "Şayet o vergiyi bile ödeyemeyecek olan birisinin o evde ikamet etmesine müsaade etseydim; yarın eskiyen evi o kişi kendi imkanıyla tamir edemezdi. Dolayısıyla harap olup giderdi. Ben herkesi restore edebileceği eve oturttum. Hepsi bu." O köprülerin altından çok sular geçti, biliyorum ama mantık hâlâ o mantık. Kullan be arkadaş. Sana mani olan mı var? Gazeteci demek, biraz da dolaşan insan demektir. Bir gazeteci olarak bendeniz de o toplantı senin, bu seyahat benim dolaşır dururum. Bizim gazete Atatürk Havalimanı'na en yakın gazetelerden biri. Benim bir avantajım daha var, evim de yakın. Gazeteye yürüyerek gidip geliyorum mesela... Buna rağmen havalimanından eve veya gazeteye gelmem büyük problem. Havalimanı taksicileri bana müşteri muamelesi yapmıyor. Adeta 'başbelası'yım onlar için. Boğaz'da oturan müşteri istiyor onlar. Ben kim, Boğaz'da oturmak kim. Taksicinin sevmediği adam tipi! Bereket versin İstanbul Ulaşım, imdadıma yetişti. Metro şimdi havalanına kadar gidiyor. Biniyorum Metro'ya evimin yakınında iniyorum. Da, Metro'yu bu kadar zamandır kullanmama rağmen yolunu sokağını tam bilmiyorum. Şaşırıyorum mutlaka. Ben böyleysem; varın siz düşünün hiç bilmeyenin halini! Dış hatlardan inmişsen yine nispeten iyi. Hem yol kısa, hem de kıyıda köşede birkaç işaret var. İç hatlardan gelen yandı. Yakın olmadığı gibi herhangi bir işaret de yok. Sorayım desen, kimse göstermez Metro istasyonunu!.. İstanbul Ulaşım'ın diğer hizmetlerine bakıyorum, hiç fena değil. Hekaza, Devlet Hava Meydanları İşletmesi; o da öyle. Buna ister, "İt ite, it de kuyruğuna buyurur" deyin, ister başka bir şey ama Metro'yu bulmanın imkanı yok, bu kesin. MI ACABA?!. Türkiye yaşanmaya değer 50'nci ülke seçilmiş... Onca medeniyete beşiklik etmiş toprakların ağladığını duyar gibiyim. Ülkeyi bu hale düşürenler utansın! ABD'de 'güvercin' lakaplı Dışişleri Bakanı Powell'in yerine 'şahin' Condoleezza Rice getirilmiş... Orta Doğu'nun iyice ısındığına bundan daha iyi işaret mi olur?!. Bu bayram ölüm oranı düşükmüş... Bundan sonra tatiller hep kısa olsun öyleyse! Trafikteki araç sayısı 10 milyonu geçmiş... Yol kalmadı, otomobil verelim! Gribin kalkanı sarımsakmış... Kokunun da kılıcı ama n'aber?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.