TÜSİAD'ın da üyesi olduğu TÜRKONFED Başkanlar Konseyi geçen hafta sonu İskenderun'da toplandı. TÜRKONFED malum, işadamları ve sanayicileri çatısı altında barındıran bir konfederasyon. Türkiye'deki gönüllü kuruluşların en büyüklerinden birisi ayrıca. DASİFED ise federasyon ve bu konfederasyonun Doğu Akdeniz ayağını teşkil ediyor. İSSİAD da DASİFED'in İskenderun kolu. İSSİAD'ın ev sahipliğinde toplanan konseyin gündeminde "Doğu Akdeniz Bölgesi" vardı. Bölgenin üstünlükleri ve zayıf yönleri masaya yatırılıp karşılaştığı problemlerin çözümü için neler yapmak gerektiği tartışılacaktı. TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, o toplantıda yaptığı konuşmada Anayasa'nın parça parça değil bir bütün halinde tartışılmasını istedi ve hükümet programının, AK Parti'nin seçim beyanatı ile mukayese edildiğinde, yetersiz kaldığını söyledi. Ne var bunda? Sivil toplum kuruluşları (STK), nihayetinde birer baskı unsuru; TÜSİAD'da STK, söyleyecek tabii. De... Bir de kendi ilgi alanına giren mevzularda araştırma yapmak ve bulduğu verileri kamuoyu ile paylaşma hususu var, bu da görevi. TÜRKONFED Başkanlar Konseyi'nin esas toplanma maksadı bu idi zaten. Doğu Akdeniz'in meselelerini ele almak. Alındı da. TÜKKONFED Başkanı Celal Beysel, DASİFED Başkanı Süleyman Onatça, İSSİAD Başkanı Recep Atakaş, Hatay Valisi Ahmet Kayhan çok önemli konulara temas edip bölgede yaşanan problemlere dikkat çektiler. Hele Prof.Dr. Metin Ger'in hazırlayıp sunduğu analizler...ciddi bir araştırmanın ürünüydü hepsi de ve gerçekleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermesi bakımından fevkalade başarılıydı. Maksat ile teferruatın birbirine karıştırıldığı yer burası işte. TÜSİAD Başkanı Yalçındağ'ın verdiği demecin 3-5 gündür konuşulduğu yetmiyormuş gibi cımbızlanıp alınan siyasi muhtevalı birkaç sözü lastik gibi sündürülüyor ve bir oraya, bir buraya çekilerek gündemden indirilmiyor ama Doğu Akdeniz'le ilgili yapılan araştırmalardan tek kelime dahi bahsedilmiyor. O kadar emek güme gitti yani. Bu kafayla Türkiye'nin geleceği hakkında olumlu düşünmek mümkün mü? 'Kayıkçı kavgası'na evet, 'planlama'ya hayır. 'Laklak'a evet, 'ciddi' meselelere hayır!.. Bu tutum "Türkiye'nin gerçek meselelerini konuşalım" diyenlerin ağzını tıkıyor ve hamasi nutuk atanların çıkardığı kuru gürültü arasında onların sesinin kaybolup gitmesine neden oluyor!.. Doğu Akdeniz'in önemi Doğu Akdeniz çok önemli halbuki. Türkiye'nin en verimli topraklarına sahip olmasını bir kenara bıraksak dahi, tarih ve kültür bakımından da çok önemli Mersin, Adana, Hatay ve Ceyhan illeri. Çukurova ve Amik Ovası gibi iki verimli ova burada. Senede iki verim alınıyor bölge topraklarından. Sulama projeleri hayata geçirildiği takdirde üçe çıkacak bu sayı. Sulama hususunda ilgi bekliyor bölge demek ki. Hatay ili, ticari fonksiyonu önde olan bir il. 38 ülkeye ihracat yapıyor. Ticaretin hemen ardından tarım geliyor. Daha sonra da ulaştırma ve sanayi. Hatay ve Adana'da sanayinin daha da güçlenmesi bekleniyor. Baku-Tiflis-Ceyhan (BTC) hattının da buradan geçmesi, bölgenin enerji yatırımlarıyla dolup taşacağı sinyalini veriyor çünkü. Kimi depolama, kimi transit geçiş yatırımı olacak ama olacak bunlar. Müteşebbisler bunun farkında olmasına farkında ama ah bir de bürokrasi olmasa! Hatay Valisi Ahmet Kayhan'ı bile çileden çıkaracak kadar acımasız bu bürokrasi. Organize sanayi bölgeleri mesela. Organize sanayi bölgeleri dert küpü. Mevcutlar zaten boğazına kadar derde batmış. Yenileri de öyle. Arsa üretmek gerekiyor ama ne mümkün? İl Özel İdaresi "Evet" diyor. Belediye "Evet" diyor. Sanayici "Evet" diyor ama bir arsayı organize sanayine tahsis etmek en az iki senede mümkün oluyor. İmar planını bakanlığın tasdik etmesi gerekiyor çünkü. Yatırımların ağır aksak gitmesi ekonomiyi, ekonomi de sosyal meseleleri tetikliyor ve bölge bir problemler yumağı olup çıkıyor. Mersin ve Adana'nın göçten dolayı yaşadığı hızlı nüfus artışı ciddi bir problem. Bölgeye yatırım yapılmazsa, nüfusu şişen bu illerde sosyal patlama yaşanabilir! Kalifiye eleman bu bölgenin de meselesi. Eğitimli insan var fakat, hiçbirisi sanayinin istediği vasıfa sahip değil. Senelerce tahsil gören gençler işsiz kalıyor dolayısıyla. Fabrikalar ise ilan üstüne ilan veriyor; "vasıflı eleman aranıyor" diye. Tezadı görüyor musunuz? Vasıflı eleman yetiştiremiyor ama 'ülkenin dört bir bucağına üniversite açtık' diye övünüyoruz. Esas meselelerimizi görüşmek yerine, eften püften şeyleri gündeme taşıyıp kahramanlık yapıyoruz! Biz neden böyleyiz acaba?