Borç yiğidin kamçısı mı?

A -
A +
Son 10-15 sene içinde dünya ekonomisinde en belirgin değişiklik para politikalarında ve sermaye transferinde yaşandı. Faiz oranları çok düşük seviyelere indi. Trilyon dolarları bulan sermaye transferleri gerçekleşti.
Batı sermayesi Çin ve Hindistan başta olmak üzere işçiliğin ucuz olduğu ülkelere gidip fabrikalar kurdu. Batı'daki üreticiler Doğu'dan gelen ucuz ürünle baş etmekte zorlanmaya başladı ve 2009 yılında zincir koptu. Gelişmiş ülkeler kendilerini global krizin içinde buldular. Bir an önce çıkmaları lazımdı ama nasıl?
Eskiden G8 ülkeleri bir araya gelir, gidişata bakar ve duruma göre dünyaya yeni bir şekil verip dağılırlardı. 2009 Krizi'nden sonra platform bidenbire büyüdü ve G20 seviyesine çıkarıldı. Maksat belliydi: Gelişmiş ülkelerin içinde bulunduğu problem akşamdan sabaha düzeleceğe benzemiyordu. Gelişmekte olan ülkeler de halkaya dahil edilsindi ki, çıkış kolay olsun. Böylelikle onlar da çözümün bir parçası haline getirildi.
Formül gayet basitti: Gelişmekte olan ülkeler kolay borçlanma imkanına kavuşturulacak ve böylelikle gelişmiş ülkelerin ürünlerinden daha fazla satın almaları sağlanacaktı. Amerika ve Japonya karşılıksız para bastılar. Avrupa ise "bankacılık sektörü fazla yara almasın" diye likiditeyi gevşek tuttu. Nitekim para bollaştı, faiz düştü. Faizler düşünce gelişmekte olan ülkeler borçlandılar ve gelişmiş ülkelerdeki ekonomik durgunluğun derinleşmesini önlediler.
Türkiye de o para bolluğunun tadını çıkaran ülkelerden biriydi. Borçlandı rezidans yaptı. Borçlandı yol yaptı. Borçlandı havalimanı inşa etti. Borçlandı uçak satın aldı. Borç arttı tabii. 265 milyar doları özel sektöre ait olmak üzere toplam borcu 387 milyar doları buldu.
Türkiye borçlanma konusunda bu yıl da rekora koşuyor: 2014'ün ilk altı ayında 5 milyar 300 milyon dolar borçlandı ve Meksika ve Slovenya'dan sonra en çok borçlanan 3'üncü ülke oldu.
Fakat bu arada şunu da göz ardı etmemek lazım: Gelişmiş ülke ekonomileri toparlanıyor. Amerika Merkez Bankası FED önce tahvil alımlarını sınırlayıp para musluklarını kıstı. 2015 yılı ortasında da faiz oranlarını arttırmaya başlayacağı tahmin ediliyor. Ancak FED yetkililerinden arada bir "daha önce olacağı"nı ima eden açıklamalar geliyor ve her seferinde piyasalar dalgalanıyor. 
Bu değişim ve beklentileri, sermayenin tekrar Batı'ya akmaya başlayacağının birer göstergesi olarak kabul etmek mümkün. Gelişmekte olan ülkeler şimdi bu tersine dönüşün zamanını merak ediyorlar ve tedbirsiz yakalanmamaya çalışıyorlar.
Türkiye'nin de gerekli tedbiri alması lazım. Bilhassa özel sektörün. Faizlerin 1 1.5 puan artacağı tartışılıyor. Ki, bu da gelişmekte olan ülke ekonomilerinin yavaşlayacağı ya da durgunlaşacağı anlamına geliyor. Durgunluğun artması ile birlikte borçların geri ödeme kapasitesinin azaldığı tecrübeyle sabit. Dolayısıyla ne ekonomik istikrarın bozulmasına fırsat vermek lazım, ne de eski kriz dönemlerinin geri gelmesine. Bunun yolu da yeni borç bulmaktan ziyade eski borcu ödemekten geçiyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.