Bravo bize, aşk olsun belediyeye

A -
A +

Bizim gibi araştırmacı gazetecilerin işi zor mu zor. El kadar yazı için günlerce koşturmak gerekir bazen. O toplantı senin, bu toplantı benim koşturup sonra da elim boş döndüğü çok olmuştur şahsen benim. Kimi zaman da haber ayağına gelir insanın. Böyle bir beleş haberle burun buruna olduğumu anlamak hayli vaktimi aldı. Basri Tekin'in kan çanağına dönen gözlerini görünce aklım başımdan gitti. Kendisi, bizim gazetede çalışıyor. Finans servisinin muhasebe paşalarından birisi. Para işiyle ilgili yani. Çelebi bir insan. Kibar. Aynı zamanda nazik de ama dedim ya, akçeli işle ilgileniyor. İşin içine para girdi mi, dikkatli olacaksın. Doğrusu ben de her zaman riayet ederim bu hassas konuya. Basri Tekin'in o halini görünce, kendimi yerden yere atmak istemem de bundan zaten. Yarın bir gün, "Sana geldim de dönüp bakmadın" deyip maaşımı vermese; ne yaparım ben? O gün gözüne gram uyku girmeden sabahı etmiş. Dertli mi dertli... Teselli etmek istedim. Olur böyle şeyler, dedim. İnsanlık hali. Boş ver... Mümkün mü? Titriyor. O sempatik adam gitmiş, yerine adeta bir öfke yumağı gelip oturmuş. Hiç böyle görmedim kendisini. Yanlış bir söz sarf etsem 'pat' diye patlayacak o centilmen adam. Alttan aldım tabii. Bugün hava çok güzel, deyip konuyu değiştirmek istedim ama ne mümkün. "Yazın kardeşim" dedi. "Yazın!" Yazmaktan kolay ne var. Oyna, dese kalkıp oynayacağım. Yazmak ne ki? Hemen klavyeye sarıldım. Söyle. Basri Tekin'i çileden çıkaran çöp kamyonlarıymış. Çobançeşme'deki çöp arıtma istasyonu hemen burnumuzun dibinde. Basri Tekin, gazeteye yakın olsun diye komşu sitelerin birinden ev satın almış. "Keşke, almaz olaydım" dedi. "Uykuya hasret kaldım." Gece oldu mu Yenibosna, çöp kamyonlarının istilasına uğruyor. Çevre belediyelerin ne kadar çöpü varsa, arabalarla Çobançeşme'ye taşınıyor. O dev böcekler çöp arabası değil de tank sanki. Semtteki bütün evler zangır zangır sallanıyor. Daha önceleri de bu evlerde oturup derdini anlatmak için bana gelen olmuştu ama hiçbirisi ile ilgilenmemiştim. Ha, hu deyip hepsini sallamıştım. Basri Tekin'in evi de bu zangırdayan evlerden biriymiş. Onu da sallayamam ki. Dediğim gibi o bir para paşası. İlgilendim tabii. Çay ikram edip, tren yollarının ülkemiz nüfusuna nasıl olumlu katkı sağladığını anlattım kendisine. Bu mevzuun da öyle olduğunu söyledim. Omuz silkti. Burun kanatları açıldı. Anladım ki, bu tür tesellilere iltifat edecek hali yok. Çöp arabalarının çevreye saçtığı pisliğin mikrop ürettiğini ve bu mikropların insanın bağışıklık sistemini güçlendirdiğini izah etmeye çabaladım ama gördüm ki, sağlık konusuna da duyarsız. Kafasıyla Kuyumcukent'i ve onun hemen yanındaki Dış Ticaret Kompleksi'ni gösterdi. "Bunlar Türkiye'nin dış dünyaya açılan penceresi değil mi?" diye sormasını öfkesi geçti şeklinde yorumlayıp, elbette, dedim. Dış Ticaret Kompleksi'ne her gün yüzlerce yabancı iş adamı girip çıkıyor. Kuyumcukent hele bir faaliyete geçsin. Orası hepten yabancıların uğrak yeri olacak. Bu kesin. Basri Tekin, dik dik yüzüme bakıp "İnsan utanır" dedi. Böylesine güzide bir mevkide bu çirkin manzaranın olması İstanbul'un yüz karasıymış!.. Hasılı, ikna edemedim ben kendisini. Valilik Makamı'na kadar taşımış zaten bu şikayetini. Belki Büyükşehir Belediyesi'nden birileri ilgilenir diye ben de Basri Tekin'in "yaz" demesine uyup yazdım işte.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.