Sene 1980 veya o yılların başı. Daha Türkiye gazetesinde görev almış değilim o vakitler fakat iyi bir okuyucusuyum. O gün şimdiki gibi popüler olmadığı gibi yaygın da değil Türkiye gazetesi. O da ne? Bir röportaj çıkmaya başladı gazetede ki, tadına doyum olmuyor. Sorular zeka dolu, cevaplar mükemmel... Akıcı bir üslup... Hepsinden önemlisi güzel bir Türkçe!.. Haftada bir yayınlanan röportajın gününü iple çekiyorum. Ayrı bir konuk, ayrı bir konu. Bir de meraklandırıcı, günler geçmek bilmiyor. Röportajı yapan kişinin yüzünü merak ediyorum ama ne mümkün! Kaçıncı röportaj oldu, hâlâ göremedim röportajı yapan gazetecinin yüzünü. Röportaj verenin yüzü görünüyor da yapanın sadece ensesi var karede. Objektife sırtını dönüyor hep. Benim merakım bir iken iki oldu. Önceleri, kim çıkacak önümüzdeki hafta diye merak ediyordum. Şimdi röportajı yapan kim diye de meraklanıyorum. Olcay Yazıcı imzası var ama yüzü yok. Görülmüyor. İnsanoğlu mütecessistir. Olcay Yazıcı da anlaşılan bunu iyi bilen birisi ki, fotoğraf vermeyerek beni meraktan öldürüyor. Haftalar haftaları, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı ve ben nihayet Türkiye gazetesinde muhabirliğe başladım. Olcay Yazıcı'yı tanımam ancak öyle oldu. A! O da ne? Ufak tefek bir adam. 1.87'lik birisi olarak neredeyse yarım kadar görüyorum onu. Şaşkınım. O müthiş röportajları hazırlayıp sunan bu mu yani? 1 metre 50 santim ya var ya yok! O da giydiği topuklu ayakkabı ile haaa!.. Sükut-u hayale uğradığımı gizleyecek değilim. Kendisine söyleyemiyorum ama gerçek bu. İyi de el kadar adam nasıl oluyor da o muazzam kültür ve sanat deryasının menbaı oluyor? Kafam karıştı tabii!.. Sonunda da "ufak tefek biri işte" deyip kurtardım kafamı bu meşguliyetten!.. Fakat, uzun sürmedi bu başımı kuma gömme halim. O, gazetenin kültür sanat yönetmeni, ben ise ekonomi muhabiriyim. İşlerimiz çok farklı ama aynı çatı altındayız. İster istemez bir temas oluyor. Yavaş yavaş tanımaya başladım onu. Tanıdıkça büyüdü Olcay Yazıcı. Tanıdıkça büyüdü ve sonunda onun benden büyük olduğunu kabul ettim. Bu kabullenme zoraki bir kabullenme olmadı. Aklım ve gönlümle kabul ettim Olcay'ın büyüklüğünü. Irmaklar Sonsuza Akar Müthiş bir insan bir kere. Adam gibi adamlığının yanı sıra gönül ehli de. Samimi, dobra, cömert ve bir o kadar da duygusal. Boş laflarla kaybedecek bir saniyesi bile yoktur onun ama birinin yardıma ihtiyacı olduğunu görmesin, iki eli kanda da olsa koşar yardım eder o insana. Fakat, azıcık yamuk yapmaya gör, yandın! Hemen kafasının tası atıveriyor Olcay'ın. Af yok! Müsamaha yok! Tolerans yok! Kaya gibi sözler söyler. Hazmedebilene aşkolsun! Türkiye'de edebiyatla ilgili hangi kurum varsa girip çıkmış Olcay Yazıcı. Sonradan öğrendim tabii bütün bunları. Hangi dergi varsa hepsinde şiiri yayınlanmış. Birçok tebliği var. Lisans tezine bile konu olduğunu söyleyeyim de varın siz düşünün gerisini. Böyle müthiş bir adam işte Olcay Yazıcı. Sonradan sonraya öğrendim ama öğrendim. Ayrıca, tanıdıkça sevdim kendisini. Dünya güzeli bir insan. Kültürlü, memleketin değerlerine sevdalı, yüreği insan sevgisiyle dolu ve dürüst. Nasıl sevmeyeyim?!. Aynı zamanda Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı'nın Genel Müdürlüğü görevini de ifa eden Olcay Yazıcı hem nesirde, hem nazımda üstad birisi. Yayınlanmış hikaye kitapları da var, şiirleri de. Analizleri de var, denemeleri de. Hele sohbet yazıları; anlatmaya gücüm yetmez. En son yayınlanan "Irmaklar Sonsuza Akar" kitabını yeni okudum. Tek kelimeyle müthiş! Onlarca röportaj ve sohbetten süzülerek oluşturulan bu kitap titiz ve duyarlı bir emeğin ürünü. Bu kitabın içinde çok kıymetli fikir adamlarının düşünce derinliğini bulup ferahladım. "Ferahladım" sözcüğünü bilhassa, üstüne basa basa kullandım. İnsan bunalıyor bazen. Sağa dön; maddiyat, sola dön; maddiyat. Hani maneviyat? Yok! Evet, para önemli bir şey mutlaka ama bir ülkeye sanat da lazım, fikir de lazım. Cemiyetler sadece parayı düşünür hale gelmişse şayet, mukaddesat da kalmıyor, ar da... namus da. Olcay Yazıcı'nın "Irmaklar Sonsuza Akar" demesi boşuna değil bu kitabın adına. Nesiller arası kültür intikalini gerçekleştiren ve bunu yaparken her bir güçlüğe göğüs geren, onurlu ve erdemli şahsiyetlerden söz ediyor bu kitap çünkü. Mütefekkir, idealist eğitimci ve sosyolog Ahmet Arvasi, modern Türk romanının güçlü ismi Tarık Buğra, çağımızın Dede Korkut'u Mustafa Necati Sepetçioğlu, fikir adamı ve eski Sanayi Bakanı Mehmet Turgut gibi diğer değerli şahsiyetleri ve onların hayatlarını okuyunca silkelendim adeta. Üzerimdeki tozlar atıldı, durulaştım. Eline sağlık Olcay Yazıcı. Tebrik ederim seni.