Kıbrıs'ta beklenen oldu ve 'Evet' rüzgârını ardına alan gemi Ada'dan AB'ye doğru yola çıktı. Maksat hasıl oldu olmasına ama bundan sonra ne olacağı tam olarak belli değil. Fakat, Rauf Denktaş'ı yerin dibine nasıl sokup sokup çıkardığımızı dünya âlem gördü, ayrıca bize has rekoru da yenilemiş olduk böylece. Kutlu olsun! Denktaş, ben bildim bileli var ve hani o; Türk toplumunun kahramanı'ydı. Nerede bu sembol isim? 'Mücahit' derdik ona. Onun 'tonton' haline bakıp Türklüğümüzle gurur duyardık hani. Ne oldu da, Denktaş, birdenbire topulumun gözünde 'hain' oluverdi? Sebep, Annan Planı'na 'Hayır' demesi. Bir insan 'hayır' dedi diye 'hain' olur mu? Yanlış düşünüyorsa, yanlış düşünce sahibi bir insan olur ama 'hain' olmaz. Hele hele koskoca 30 sene 'kahraman' bilinen bir insan, asla ve kat'a olmaz. Ama oldu işte! Rauf Denktaş gibi asırlık 'çınar ağacı', bir anda 'hain' damgasıyla devrildi. Değer mi? Değermiş, demek ki! Hem bir insan, karşısındakinin doğrularına 'yanlış' demekle, ona ne zarar verebilir ki? Verirmiş, demek ki!.. Nasıl hain olunur'un cevabını da böylece bulmuş olduk ya, daha gam yemem! Hadi, bunlar oldu bitti. Bir insan, bir ömür boyu 'kahraman' bildiği birisine, 'hain' deyince; iç dengeleri hiç bozulmaz mı? 'Yahu, ben ne yaptım?' diye kendi kendini hesaba çekmez mi? Böyle nasıl vefasız ve hoşgörüsüz olabiliyoruz anlayamıyorum doğrusu! Ha, bu arada unutmadan söyleyeyim, Mısırçarşısı aktar esnafında kına satışları artmış!.. Müjdemi isterim. Yo, hayır; Denktaş'la bir ilgisi yok bunun. Fatih Terim'in tozu atıldı ya, ondan!.. Terim'in kabahatleri de saymakla bitmez! Galatasaray'ı bir marka haline dönüştürdü bir kere. Onunla da yetinmeyip takımı, Avrupa'da kupa alan tek Türk takımı haline getirdi. Hadi, bu kadarla kalsa; yine de onun bu performansını belki hazmedebilirdik ama o orada kalmadı ki. Başarısını yurt dışına taşırıp kendisini Floransa'ya transfer ettirdi. Orada başarılı olunca Milan tuttu aldı Terim'i. Bu kadarı da fazlaydı, hem de çok, çok fazlaydı. Hazımsızlık çeken bir ülkenin insanlarında böyle bir değişim elbette ki baş ağrısına sebep olacaktı. Oldu da. Deli danaya dönen medya leşkerleri; kırmızı görmüş boğa gibi Terim'e saldırdı. Oh olsun ona. Bu kadar dar görüşlü insanın önünde geniş vizyon çizmek ona mı kalmıştı? Kendi düşen ağlamaz; oh olsun Terim'e!.. Ona, 'İmparator' diyen medya; nasıl oldu da 'ali kıran baş kesen' yaftasıyla onu al aşağı etti? Eder, Türk medyası eder abi. Napolyon, aldığı mağlubiyetlere rağmen kendi halkının nazarında yine de imparator, ondan hep zafer istememişler ama biz İmparator Terim'den iseriz. Biz böyleyiz çünkü. İşine gelirse!.. Bizim nemize gerek lider, mider! Bize, 'Alemdaroğlu' gibi statükocu lazım. İÜ Rektörü Kemal Alemdaroğlu kalkıp bir panelde, 'Gerekirse Kıbrıs'ı da alırız, Yunanistan'ı da' diye boyunu aşan ve hiç de gereği olmayan bir söz sarf etti. Paskalya için İstanbul'a gelecek olan 15 bin Rum Yunanlı, bu söze tepki gösterip gelmekten vazgeçti. Tık, yok!.. Neden? Bize böyle diken lâzım da ondan!.. Neden hep duygularımız mantığın önünde koşuyor, ha, neden? MI ACABA?!. Dünyanın yeni gündemi yaya güvenliğiymiş... Biz o dünyada yaşamıyoruz ki! *** Unakıtan, IMF'nin devlet içinde devlet olduğunu belirtmiş... Olmayan devletin yerini aldı, dese daha bir uyardı! *** Türk halkının üçte biri yoksulluk sınırındaymış... Olsun, biz yine de 'Türkiye büyük ülke' demeye devam edelim! *** Üzüntünün ilacı, içini dökmekmiş... Dökmek için yer var mı ki?