Sonbahardayız. Kışın sinyalleri gelmeye başladı. Dikkat edilmesi gereken bir dönem yani. Bilhassa, sağlık konusuna; çok dikkat etmeliyiz. Gazetemizin sağlık sayfasında, çok değerli uzmanlar yazıyor ve gerekli ikazları yapıyorlar. Da... bir nebze de benim katkım olsa, fena mı olur? Bugünlerde o kongre senin, bu kongre benim koşturmamın nedeni bu. Okuyucuma faydalı olayım. En son Endokrinoloji ve Hematoloji ile Romatoloji kongrelerini takip ettim ve çok şey öğrendim bu kongrelerde. Yaşlandığında rahat etmek isteyenin kemiğine genç yaşlarda yatırım yapması hususu mesela; bu kongrelerde öğrendim. Kemik erimesi, kemik kırılmasına neden oluyor. En risklisi de, kalça kemiği kırılması. Allah kimsenin başına vermesin. Hem tedavisi çok pahalı, hem de çektiriyor. Tek çare, bebeklikten itibaren kalsiyum takviyesi. Vitamin D de çok önemli tabii. Güneş ışınlarında bol miktarda D vitamini var ve ülkemiz güneş yönünden oldukça cömert bir coğrafyada bulunuyor. Kalsiyum takviyesi de öyle; özel vitamin almaya gerek yok. Gıdalarda var. Yeter ki, bol miktarda süt ve süt ürünü alınsın. Kola türü içeceklerden geri durmaya da azami riayet etmek lazım tabii. Çünkü, kola; kalsiyumun kemikte depolanmasına mani oluyor. Sağlık konusunda anlatacağım çok şey var ama onlara geçmeden önce, şu "tam gün" uygulamasına temas etmek istiyorum. Hekimlerin tam gün çalışması, ilk bakışta gayet normal geliyor insana. Hele, söz konusu olan ülke, Türkiye gibi hastası bol bir ülke ise. Üniversitelerin hasta kabul etmesi de, öğretim üyelerinin tam gün çalışması da gayet makul bir uygulama gibi geliyor. Halbuki, kazın ayağı öyle değil! Malum, bilim ve teknolojinin çok hızlı geliştiği bir devirdeyiz. Bilgi ve teknoloji 3-5 ayda eskiyor! Bir hekim, bilgisini yenilemeden 3-5 sene çalışırsa şayet, bitiyor. Hastasına faydalı olması tartışmalı hâle geliyor. Yayınları takip etmesi, kongrelere katılması ve meslekî gelişmelerden haberdar olması lazım. Tam gün çalışan bir doktor, nasıl yapsın bunu? Rekabet ortamından koparılması da önemli rol oynuyor tabii onun mesleki nosyonunu kaybetmesinde. Romatoloji Araştırma ve Eğitim Derneği Başkanı Prof. Dr. Hasan Yazıcı da aynı endişeleri taşıyan bir bilim adamı. İşin maddi yönü var bir de. Bir hekim düşünün. Kendisine yatırım yapan ve mesleğinde iyi bir yere gelen bir hekim, yaptığı yatırımın karşılığını görmesin mi? Geçmişte, üniversite hastanesinde ameliyat yapan cerrahların aldığı "bıçak parası" mevzuu var bir de. "Tam gün" uygulaması bu gayriahlaki geleneğin önüne geçilmesine imkân verir mi acaba? Hasan Yazıcı hiç de iyimser konuşmadı: "Bırakın, bıçak parasının önlenmesini. Bundan sonra satır parası gündeme gelecek diye korkuyorum." Hasan Yazıcı, aynen bu ibareyi kullandı: "Satır parası!" Hasan Yazıcı, kendini yetiştirmiş bir doktorun her ülkede iş bulmasının mümkün olduğuna da işaret etti ve "Bu arkadaşları kaçırmayalım" dedi.