Çevre ölmüşse biz nasıl yaşarız?

A -
A +

"BMW'nin camını açan sürücü, elindeki sigarayı kaldırıp yere attı. Kırmızı ışıkta yanında durdum ve 'BMW'nin yeni modellerinde küllük yok galiba' dedim. Anlayamadı. 'Yooo' dedi. 'Var.' 'O halde' dedim. 'Neden izmaritinizi yere atıyorsunuz?" Tüketici ve Çevre Eğitim Vakfı (TÜKÇEV) tarafından tertiplenen "İnsan ve Çevre" konulu fotoğraf yarışmasının ödül töreninde kendisine ait bu anekdotu anlatan Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Aile ve Tüketici Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Müberra Babaoğlu, çevrecilik kültürünün daha ailede verilmesi gerektiğini ifade etti. Sözlerini, Kızılderililere ait olan "Bu çevre bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan devraldık" şeklindeki atasözüyle bitiren Babaoğlu, çevreyi "Benden sonra tufan" hoyratlığıyla korumanın mümkün olmadığının altını çizdi. Babaoğlu yerden göğe kadar haklı tabii. Şayet eğitim olsaydı, evini tertemiz tutan ahali çöpünü sokağa dökmez; gittiği miting meydanını yahut da piknik alanını çöplük hâline dönüştürmezdi... Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ise insanoğlunun neslini sürdürebilmesi için çevreye ihtiyaç duyduğunu vurgulayıp hem eğitim, hem uygulama hususunda çok dikkatli davrandıklarını söyledi. Sağlık, Milli Eğitim ve Sanayi Bakanlığı başta olmak üzere tüm bakanlıklarla koordineli bir çalışma başlattıklarını belirten Eroğlu, "Türkiye'nin yüzde 55'inin çevre planlaması yapıldı. Daha önce yüzde 5.5 idi bu oran. 2012'ye kadar tamamı bitmiş olacak." TÜKÇEV Başkanı Beyhan Aslan da çevrenin aşırı hor kullanıldığına işaret edip bu gelişmenin insanları da, tabiatı da mutsuz ettiğini söyledi. Orman ve yeşil çevre nasıl insanlara huzur veriyorsa, ondan mahrum olanların da mutsuz olması normal tabii. Bilim adamları bunu ispatladı zaten. Sabahları 5 dakika çam ağacına bakan insan pozitif enerji yüklenip rahatlıyormuş. Buraya kadar sıraladığım sözlere bakıp, sivil toplum örgütüyle, üniversitesiyle, bakanlığıyla Türkiye'nin bir bütün olduğunu ve bu sinerjinin ülkemizi yaşanabilir bir çevreye kavuşturacağını söylemek mümkün. Hele bir de Veysel Eroğlu sıkı bir çevre profesörü ise. En önemlisini, en sona bıraktım. Türkiye Birleşmiş Milletler'in (BM) son senelerde yaşanan iklim değişikliği tehlikesine karşı tedbir almak için geliştirdiği KYOTO Protokolü'ne de imza attı. Her ne kadar 2012 senesine kadar herhangi bir mükellefiyet yüklenmiyor olsa dahi önemli bu imza. Ama burası Türkiye. Gün gelmiş, bir de bakmışsınız... "Biz sadece ismimiz kalkınmış ülkeler arasında zikredilsin diye KYOTO Protokolü'ne attık" diye kıvırtanlar çıkabilir. Dolayısıyla, işi sıkı tutmak lazım. Ahım şahım bir endüstrisi yok belki Türkiye'nin ama tabiatı çok güzel. Hizmet sektörü ve temiz havası ile Türkiye cazibe merkezi haline dönüştürülebilir. Tabiatı tahrip eden cehaletin önüne geçmek şartıyla tabii.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.