İstanbul Sanayi Odası (İSO) Çevre Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, "Ekonomik ve sosyal gelişmeyi çevreye zarar vermeden gerçekleştirmemiz lazım" dedi. Hani? Bangır bangır bağıran bu sese kulak veren kim var? Anadolu'ya gidenler daha iyi anlayacaktır ne demek istediğimi. O anlı şanlı illerimiz âdeta birer harabe. Çevre kirliliği had safhada hepsinde de. Sanki, eğitim için araziye çıkmış askerî birlik. Eğitim bitince orası terk edilecek! Görüntü öyle. Ne bir estetik var, ne de sanat. Sanki konaklamak için geçici olarak kurulmuşlar. Biri "Hadi gidiyoruz" dedi mi kap kacak yüklenip kervan yola koyulacak! Bir, bilemedin iki istisnası vardır belki ama şehirlerimizin durumu maalesef böyle. Bir an için binaların kaldırıldığını düşünün: Enkazdan başka bir şey kalmaz geriye! Zevk sahibi hiç mi insan yaşamıyor o şehirlerde? İnsan evinin önüne şöyle güzel bir bahçe yapar değil mi? Yok! Oraya buraya bir iki ağaç dikmiş, hepsi o! Bahçe duvarı ise sadece sınırları belli etmeye yarıyor; çalı, çırpı. Yahut da kargacık burgacık taş duvar. İnsan, göze hoş görünecek hale getirmek için bahçesine hiç mi çekidüzen vermez yahu? Ne çiçek tarhları var, ne de doğru dürüst bir garaj. Evin etrafındaki envai çeşit otomobil duruyor, sayısı da fazla ama o otomobiller bina diplerinde tünüyor. Giriş çıkışlarda çamurlanan lastiklerinin ana yolları kirletmesi de cabası. Garaj maraj hak getire! Tamam! Aşırı göç neden oldu bütün bunlara. Kabul ama bu kadar çirkinliği ve görüntü kirliliğini göçle izah etmenin imkânı yok yine de. Kültürü kalmamış bu milletin, kültürü! Son 50 yılda inşaat teknolojisinde baş döndürücü gelişmeler yaşandı aslında. Türkiye ise bunların hepsine sırtını dönüp inadına kirletti çevreyi. Şehirler beton yığınına dönüştü maalesef! Destinasyon turizmi 'Demedi' demeyin. Türkiye hızla artan bu görüntü kirliliğine biraz daha seyirci kalsın da görün siz şenliği: Memleket evlatları hepten psikopat olup çıkacaklar. Bu kadar düzensizliğin içinde ruh sağlığını koruma başarısı gösteren insan kalır mı? Hele bir de gürültü kirliliği var ki, deme gitsin. Korna çalan kural tanımaz sürücülerin çevreye verdiği rahatsızlık bile insan psikolojisini altüst etmeye yetiyor. Aha, şuraya yazıyorum. Değil insan; hayvanlar dahi canavar olur bu şuursuz hayat tarzının devam etmesi halinde! Çevreyi hor kullandığımız yetmiyormuş gibi tabiata da saygılı değiliz. Ormanları koruyup geliştireceğimiz yerde yok etmeye çalışıyoruz. Halbuki ne güzel bir ülkemiz var. Daha doğrusu vardı. El ele verip mahvediyoruz bu canım güzellikleri! Dünyanın tabiî zenginlikler bakımından ilk sıralardaki ülkelerinden birisi de İngiltere değil mi? 250 bin kilometre kare yeşil alanı var bu ülkenin. İstanbul'da ise 5 bin kilometre kare. Buna rağmen İstanbul bitki türü bakımından İngiltere'den daha zengin. İstanbul'da hâlâ 2 bin 450 çeşit bitki türü yetişiyor. İngiltere'de ise bin 850!.. Fakat, İngiltere bu türleri koruduğu yetmiyormuş gibi çeşitliliği arttırma gayreti içinde. İstanbul'da ise yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bu bitki türleri. İstanbul'da 7 adet bitki düşüyor kişi başına. Kişi başına düşen yeşil alan ise 4.14 metrekare. Köln'de 75 metrekare, Brüksel'de 27 metrekare bu oran. Bu kokuşmuşluğa "dur" demenin vakti geldi de geçiyor bile. Tabiatı küstüren ülkelerin başı felaketten kurtulmuyor. Bir sel vuruyor, bir kuraklık. Bir salgın vuruyor, bir susuzluk!.. Bu vurdum duymazlık, destinasyon turizminin gelişip büyümesine de engel oluyor. Bu da Türkiye'nin elindeki en büyük imkanı kullanamaması anlamına geliyor tabii. Halbuki Türkiye, dünyanın en gelişmiş medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bir ülke. Köylerine varıncaya kadar her şehri tarih ve kültür zenginlikleriyle dolu. Ama çevre kirliliği ve tabiata verilen tahribat bu güzide yerleri gezip görmek isteyenlerin önünü kesiyor. Bugün binlerce peyzaj mimarı işsiz güçsüz aylak dolaşıyor. Ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu mesleğe sahip olan insanlar işsiz! Bozuk imajın bir başka göstergesi daha! Çevre Bakanlığı'ndan dahi önce kurulan İSO Çevre Kurulu'na ve bu konuda faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerine çok görev düşüyor; hem de çok! İnsan, çevre ve sağlık sorumluluğunu topluma aşılamak için eğitim başta olmak üzere her müspet faaliyetin içinde olmalılar.