İSTANBUL- Türkiye'de Çin ürünlerinin girmediği ev kalmadı gibi. Türkiye'nin Çin'den yaptığı ithalat o kadar arttı ki, bilgisayardan müzik aletine, saatten gözlüğe, suni çiçekten oyuncağa kadar kullandığımız çoğu şey Çin'den geliyor. Çin mallarının Türkiye'yi istila etmesinin en önemli sebebi elektrik, hammadde ve işçilik gibi üretim girdilerinin düşük olması. Bir işçinin Türkiye'deki maliyeti 400 dolar iken, Çin'de bu rakam 50 doların bile altına iniyor. Bir taraftan marka taklidi, bir taraftan da ucuz işçilik ile Çin malları sadece Türkiye değil, tüm dünyada aranılan ürün oldu. Dünya çapında meşhur birçok marka bugün Çin'de üretim yapıyor. Türk firmaları bile fason üretim için Çin'i üretim üssü seçti. Her gün Çinli firmalara pazar kaptrıran ihracatçı, şakınlıktan ne yapacağını bilemiyor. Bu konuyu Mahmut Giyim Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Küçükdoğan ile görüştük. Kendisi hem ihracat yapıyor, hem de üreticiye kot kumaşı satıyor. Her iki tarafı da çok iyi tanıyor yani. Ayrıca, bu konuyla ilgi hazırladığı bir rapor var. Bu sohbette Küçükdoğan'ın dünyadaki ekonomik gelişmelere yönelik yaptığı derinlemesine yorumları bulacaksınız. Dev uyandı Çin Türkiye'yi nasıl etkiliyor? Küçükdoğan: "Çin, kelimenin tam anlamıyla uyuyan bir devdi. İpek Yolu'ndan bu yana gelen önemli bir ticaret kültürüne sahip bir kere. Komunizm onu uyutmuştu, şimdi uyandı. Çin'i Rusya ile mukayese etmemek lazım. Yanıltıcı olur bu. Almayı-satmayı en ince noktasına kadar biliyor Çinliler. Hızlı bir özelleştirme politikası var bugün Çin'de. Elektrik, su, enerji, benzin çok ucuz. Üretim teşvik ediliyor yani." Biz de tam tersi, öyle değil mi? Küçükdoğan: "Maalesef öyle. Dünya fiyatlarının çok üstünde ürün satıyor bizde devlet. Petrol, doğalgaz, su hep öyle. Geçenlerde denizcilik sektörünü teşvik için mazot fiyatlarını düşürüldü. Bir milyon 600 bin lira olan mazotu bugün 600 bin liraya satıyor. İsterse oluyor ama hükümet bundan kâr etmek istediği için yapmıyor bunu. 600 bin liraya sattığı mazottan bile kâr ediyor aslında." İyi de bütçe açığını kapatmak için mecbur değil mi buna? Küçükdoğan: "Bir gömleğin maliyetinde enerjinin payı yüzde 22-23. Fiyatlar düşse, sanayici daha fazla ihracat yapacak ve devlete daha fazla vergi ödeyecek." Tekstil ihracatımız düşecek Türkiye konusu çok derin, çıkamayız oradan. Biz yine Çin'e dönelim. Çin'in Türk sanayicisine bir zararı var mı? Küçükdoğan: "Çin malından en olumsuz etkilenen tekstil sektörü. Çin de aynen bizim gibi tekstille atağa geçti. Önümüzdeki sene tekstil ihracatımız daha da düşecektir." Neden?.. Küçükdoğan: "Çin Halk Cumhuriyeti, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldı. Çin, bir zamanlar 'Asya Kaplanı' denilen Japonya'dan daha hızlı geliyor. Geçen gün TÜBİTAK Tekstil Araştırma Merkezi Müdürü Prof.Dr. Işık Tarakçıoğlu önemli bir ikazda bulundu. Türkiye'nin AB'ye, Çin'in haksız rekabetine karşı engel koyması için baskı yapması gerektiğini söyledi. Bu, çok yerinde bir uyarı. 2005 yılında kotaların kalkmasıyla Türk tekstil ve konfeksiyon sektörü Çin'den çok kötü etkileyecek." Her gemi bir fabrika kapattırıyor Türkiye fason üretim yapıyor. Neden etkilensin ki? Küçükdoğan: "Çin de fason yapıyor, hem de dünyanın en önemli markalarına. Çin'den yola çıkan her gemi, Türkiye'de bir fabrikanın kapanmasına sebep oluyor. Bugün Çin, Türkiye pazarını yüzde 25 oranında etkiliyor. Türkiye'de satılan yüz cep telefonu aksesuarının 80'i Çin'den geliyor. Elektronik cihazların yüzde 50'si, saraciye ithal ürünlerinin tamamı Çin malı. Çin malı istilasından tüm dünya gibi Türkiye'de etkileniyor." Çin bizim için çok tehlikeli bir konumda mı, yani? Küçükdoğan: "Kendi haline bırakılacak olursa, elbette ki tehlike. Ama tedbir alınır ve basiretli davranılırsa tüm olumsuzluklar, olumlu hale gelir." Nasıl yapılır bu? Küçükdoğan: "Gayet basit. Ticareti iki şeritli bir yol olarak kabul edin. Bir gidiş, bir dönüş. Çin, ekonominin her alanında aynı şekilde başarılı olacak değil ya. Böyle bir ülke yok zaten. Ucuz mal üretiminde çok iyi ama marka üretemiyor. Halbuki Çin'de marka giymek isteyen belki Türkiye'nin üç katı bir nüfus var. Bu kadar büyük bir pazar Çin." Çin'i evinde vurmalı... Türkiye de Çin pazarında kendi yerini almalı mı diyorsunuz? Küçükdoğan: "Elbette. Şayet Türkiye, Çin'den yaptığı ithalatı disiplin altına alır, oraya ihracat yapmayı kolaylaştırırsa; taşlar kendiliğinden yerli yerine oturur." İthalat, nasıl disipline edilir ki? Küçükdoğan: "Bürokrasi hâlâ en büyük handikaptır. Tabii ki ekonomideki hızlı değişime bürokrasinin ayak uydurması kolay değil ama bu kadarı da fazla. Hiçbir akıl ve izan ile açıklamak mümkün değil. Ayrıca, Çin gibi büyük bir ülke ile sadece işadamı ve sanayici başedemez. Siyasetin çok akıllı politikalar üretmesi lazım. Hem dünyadaki diplomasi kurallarını uygulanmalı ve hem de Çin ile ikili ilişkiler genişletilmeli." Siz, Çin tehlikeli ama Türkiye dünyaya oynamalı diyorsunuz, yanılmıyorsam. Doğru okumuş muyum? Küçükdoğan: "Aynen öyle. Türk sanayicisinin iç piyasaya göre ürün üretme devrinin bittiği ne kadar doğruysa, Türkiye'nin sadece Çin tehlikesine karşı tavır alması da o kadar yanlış olur. Türkiye artık hep global düşünmek mecburiyetinde." Avantadan para kazanmak yok!.. Çin ile başedebilmenin tek yolu teknoloji yatırımına ağırlık vermek gibi görünüyor. Öyle mi? Küçükdoğan: "Aynen öyle." KOBİ'lerin teşvik edilmesi mi lazım, yani? Küçükdoğan: "KOBİ'lerin hacim olarak büyüyeceği ve yeniden yapılanacakları. Üretim değiştiği gibi finans, pazarlama ve satış teknikleri de değişiyor. KOBİ'lerin tüm bunlara ayak uydurabilmesi için çok özel ilgi görmeleri gerekiyor." Bunu biraz daha açmak mümkün mü? Küçükdoğan: "Avantadan para kazanma dönemi bitti. Dünyada bir taraftan kâr oranları düşüyor, bir taraftan da rekabet şartları ağırlaşıyor. Sanayicinin para kazanması bundan sonra çok daha zor yani." Peki ne yapacak sanayici? Küçükdoğan: "İşletmelerin verimli çalıştırılması şart bir kere. AR-GE artık bir işletmenin olmazsa olmazı. Hakeza teknoloji. Hele finansman; çok ama çok önemli. Para Türkiye'de ucuzlayacak belki ama kâr oranlarındaki düşmeler de dikkate alındığında; sanayicinin çok dikkatli olması gerektiği şartı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bir de buna pazardaki rakebetin acımasızlığını ilave edersenez; işin vahameti anlaşılıyor." Körlükten kurtulmalıyız Sanayicilik yapmak ateşten gömlek giymek mi oluyor, yani? Küçükdoğan: "Riski çoğalıyor. Bir masa, bir sandalye ile sanayicilik dönemi bitti. İşletmelerin çok dikkatli olması gerekiyor. Devletin rolü de değişti. Hem denetleyecek, hem de yönlendirecek işletmeleri. Türkiye'de hâlâ sanayi ve tarım envanteri yok. Silah gücünün ne olduğunu bilmeyen bir ordunun savaşa gitmesi gibi bir şey bu. Bir an önce bu körlükten kurtulmalı Türkiye. Kim ne yapıyor, kimin ürettiğinin global dünyada rekabet şansı var, hangi kurum teknolojik değişimi takip ediyor ve kullanıyor? Hangisi desteklenmeli? Bu soruların cevabı iyi verilirse Türkiye, rakipleri karşısında güçlü olur ve ihracatını arttırdığı gibi ekonomisini de büyütür."