Dişi çürüyen ne yapar? "Çürürse çürüsün! Nasıl olsa geride daha 31 dişim var" demez bir kere. Diyenler yok değil, var tabii. De... hepsi bin pişman, öyle dediği için. Çürüyen dişi çektirdin çektirdin, çektirmedin yandın!.. Önce başı ağrır insanın. Sonra midesi. Ardından da bütün vücut!.. İltihap yayıldıkça, ağrı artar. Vücudunu korumak istiyorsan, dişi çektireceksin arkadaş. Bir iki kere dolgu yaptırsan da, çektireceksin. Başka çaresi yok bunun. İkinci bir vahim olay da şu: Bazı tıynetsiz insanlar vardır, onlara insan denirse tabii. Trafik kazasında yaralanan insanların yardımına koşmak varken, cep karıştıran. O perişan insanın üzerlerindeki değerli eşyaları alan. Leş kargaları yani!.. Onlara da tehlikeli, dikkat edeceksin. Enerji Bakanlığı'nda olanları da ben şahsen aynı kefeye koyuyorum. Ülke "istikrar" diyor, geçmişte üst üste yaşadığı kazaların şokunu üzerinden atmaya çalışıyor. Ne idüğü belirsiz bazı kişiler ise ahbap-çavuş ilişkisine girip devleti soymaya kalkışıyorlar! Botaş'taki yolsuzluk iddiaları üzerine tutuklanıp adliyeye sevk edilen kişi sayısı 40'ı aştı. 6 aydan uzun süren uzun bir müfettiş takibi sonucu ortaya çıkarıldı tabii bu şebeke. Botaş'ın değişik il ve bölgelerde yapacağı iletim hattı, kompresör inşaatı ve yeraltı gaz depolama tesisi ihale şartnamelerinin istenilen isimlere göre ayarlandığı iddia ediliyor. Bundan sonrası mahkemenin işi. Ak ile kara orada ayırt edilecek ve suçlu müstahak olduğu cezasını görecek tabii. Ancak, burada önemli bir mesele daha var: Enerji Bakanı Hilmi Güler'in tavrı. Yiğidi öldür ama hakkını yeme! Botaş'taki Mavi Hat Operasyonu'nda Enerji Bakanı Hilmi Güler'in hakkını teslim etmek gerekiyor. Basiretli bir davranış sergilediği çok açık. Şayet, bürokratlarını koruma yoluna gidip Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Müdürlüğü ekiplerine izin vermese, bu pislik ortaya çıkmayabilirdi. Güler'in dik duruşu Hilmi Güler, müsamaha göstermek yerine tam aksini yapıp müfettiş görevlendirmiş ve O, hem 6 aylık süre içinde bir gölge gibi zanlıları takip etmiş, hem de hiç kimseyi koruma gayreti içine girmeden hepsini Emniyet Güçleri'ne teslim etmiştir. Yakalananların kahir ekseriyeti sivil. Kimi müteahhit, kimi ayakçı, kimi iş takipçisi. Enerji Bakanlığı üst düzey yöneticileri ile "yakın ilişki" kuran menfaat çeteleri yani. Birçoğu zaten geçmiş senelerde yapılan operasyonlarda gözaltına alınmış ve hatta hakim karşısına çıkarılıp ceza yemiş kişiler. Behemehâl kökünün kazınması lazım bunların. Gelecek için şart bu. Aha nükleer enerji santralleri kanunu. 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in vetosunu yediği için rafta tutulan bu kanun komisyonda kabul edildi. Türkiye'nin enerji ihtiyacı her sene yüzde 10 büyüyor. Bu da bir Atatürk Barajı demek. Yani milyar dolarla ifade edilen enerji üretim tesisleri inşa edilecek bu ülkede. Hakeza madencilik. Türkiye, sahip olduğu yer altı zenginliklerini ne yapıp edip değerlendirmek mecburiyetinde. Bunun için de maden sektöründe büyük yatırımlar kaçınılmaz oluyor tabii. Hilmi Güler'in dik duruşu takdire şayan. Çünkü, şayet o bugün tedbir alıp çürük dişi çekmeseydi, yarın çok daha vahim durumlarla karşılaşılmak imkan dahilindeydi. Böylece hem bünyedeki kokuşmuşluğa neşter vurulmuş, hem de gelecekte vuku bulacak hadiseler önlenmiş oldu. Önemine binaen bir meseleye daha temas edip kapatacağım bu mevzuu. Yeni kanuna göre nükleer santral kuracak veya işletecek şirketlerin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'ndan lisans alma mecburiyeti kaldırılıyor. Bu doğru bir karar. Ancak, yeterli değil. Enerjiyle ilgili diğer yatırımlarda da kaldırılması gerekiyor bu mecburiyetin. Birçok üretici firma kendilerinden istenen "yeterlilik belgesi" olmadığı için bu ihalelere giremiyorlar. Lisansı olan şirketlere taşeronluk yapmaya mahkum ediliyor bu firmalar. Lisans, bir nevi imtiyaz haline gelmiş durumda. Bütün bunlar, kanun koyucu tarafından bürokratın suistimal yapmasına fırsat vermemek için düzenleniyor elbette ki ama yine de işi kılıfına uyduran uyduruyor. Gaz depolama tesisi ihale şartnamesinde yaşanan da o zaten! Şayet, iş yapma kabiliyeti olmasına rağmen lisans şartından dolayı ihaleye giremeyen firmalara da bir imkan verilmiş olsa, bu tür alavere dalaverelerin önüne geçilmiş olur ama maalesef yapılmıyor! Rekabet bunu gerektiriyor halbuki!..