İstanbul Sanayi Odası (İSO) geçen hafta İstanbul'da müthiş bir beyin fırtınası estirdi. Yerli ve yabancı guruların yaptığı konuşmalar dinleyenleri hem motive etti, hem de yeni ufuklar açtı onların beyinlerinde. The Ekonomist Dergisi Eski Genel Yayın Yönetmeni Bill Emmott da bu konuşmacılardan birisiydi. "Küresel Dinamikler ve İş Dünyasına Etkileri" başlığı altında sunduğu tebliğde enteresan konulara temas eden Emmott, dünyadaki değişen trendlerin Türk sanayicisi için fırsatlarla dolu bir açılım yaptığını söyledi. Malum, ABD başta cari açık ve istihdam olmak üzere birçok iktisadî ve siyasî problemle cebelleşip duruyor. Tabii ki bu durum eninde sonunda ABD ekonomisini yönetenlerin radikal kararlar almasını gerektirecektir. Talepleri kıs; yani, ithalat frene bas! Bu ne demek? ABD gibi dev bir ekonomi şayet daralmaya başlamışsa, bu ülkeye ihracat yapan AB, Çin, Hindistan, Japonya da etkilenecektir ister istemez. Yani, önümüzdeki senelerde dünya ekonomisinin büyümede gösterdiği ortalama yüzde 4- 4.5'luk performans pek mümkün olmayacak; gidişat onu gösteriyor çünkü. Halbuki, geçtiğimiz beş sene içinde sınırların ortadan kalkmasıyla birlikte dünya ekonomisi güçlü bir büyüme trendine girmiş ve bu rüzgârla Çin, Hindistan, Rusya gibi Asya ülkeleri müthiş ataklar yapmıştı. Arjantin ve Brezilya hakeza; IMF'ye olan borçlarını ödeyecek kadar biti kanlandı adamların bu dönemde. Doğu Avrupa ülkeleri de öyle. Hatta Orta Doğu ve Afrika ülkeleri bile kasalarını dolduracak kadar iyi fırsatlar yakaladılar. Ayrıca, daha önce enflasyon batağında çırpınıp duran ülkeler bile başlarını suyun üstüne çıkarma başarısını gösterdiler. Doların değer kaybetmesi ve para bolluğundan dolayı finansman temin etmenin kolaylaşması neden oldu tabii bütün bu olumlu gelişmelere. Yeni bir trend Türkiye mesela. Bu süreç içinde ortalama yüzde 7.5'lik bir büyüme trendi yakaladığı yetmiyormuş gibi 30 senedir baş edemediği enflasyonu tek haneli rakamlara kadar indirmeye de muvaffak oldu. Da... bundan sonra ne olacak? Bill Emmott'a göre eski büyümeler olmayacak bir kere. Dünya ekonomisi yüzde 2-3 büyüme gerçekleştirirse, öpüp başına koysun!.. ABD ekonomisi, dünya ekonomisinin yüzde 30'unu meydana getiriyor. Eh, böyle devasa bir ekonomi geri adım atmaya başlarsa, onun tedarikçileri de haydi haydi gerileyecek; değil mi? Çin, Hindistan, Japonya ve AB ekonomisi de küçülme dönemine girecek bu nedenden dolayı. Hiç şüphe yok ki her şey olumsuz etkilenmiyor bu gelişmelerden. Geçtiğimiz 5 sene içinde yaşanan büyüme; enerjiye olan talebi arttırmış ve petrol fiyatları neredeyse 100 dolar sınırına gelip dayanmıştı. 150 dolara fırlayacağını iddia edenler bile vardı. "Mademki büyüme hız kesti. O halde petrole olan ihtiyaç da ister istemez azalacak ve petrolün varili 30-40 dolara kadar düşecektir." Bill Emmott'un tahmini böyle. Bu durumun Türkiye gibi enflasyonla mücadele eden ülkelerin işini kolaylaştıracağını söylemeye bilmem gerek var mı? Emmott'un tahminleri sadece enerji fiyatlarının düşmesiyle sınırlı değil tabii. Paraya olan talebin düşmesiyle piyasadaki döviz miktarı bollaşacak ve dolayısıyla finansman maliyetleri de aşağı inecek. Türkiye, daha düşük faizle borçlanma imkânına kavuşacak yani. En kritik gelişmelerden biri de şu olacak belki de: Deflasyon! Enflasyonun tam tersi. Şimdiye kadar enflasyonla boğuşan ülkeler, bundan sonra deflasyon problemiyle karşı karşıya gelecek bu durumda. Deflasyon, fiyatların artış hızının düşmesi anlamına gelmiyor mu netice itibariyle?!! Önümüzdeki senelerde iktisatçıları olduğu kadar, işletmeleri de bu konu meşgul ederse şaşmamak lazım. Öyle ya, daralma, iktisadi durgunluğu da getiriyor beraberinde. Hülasa, Türkiye'nin önünde yine fırsatlar var. Yeter ki, ucuz işçilik politikalarına takılıp kalmasın ve verimliliği arttırıcı stratejiler geliştirsin. Dünyadaki gelişmeler önümüzdeki 5 sene içinde yine Türkiye'nin yanında olacağa benziyor çünkü. *** Güvercin uçuverdi!.. Bülent Ecevit nazikliği, dürüstlüğü ve iyi bir eş olmasıyla hep dikkat çekti. Sosyal demokrat düşünceye anlam kazandırdı. Siyasetin çıtasını yükselttiğini söylemek hiç de iddialı olmaz. Fazlasıyla iyi niyetli ve duygusaldı; bu hali ona çok şey kaybettirdi ama o hiç değişmedi. Türk siyasetine "sayın" sözcüğünü kazandıran yine Sayın Ecevit'ti. Kıbrıs meselesindeki dik duruşu gelecek nesil siyasetçilere örnek olur inşallah. Dindar değildi ama inananlara saygılı davranmayı bildi. Allahü teala rahmet eylesin...