İpragaz Genel Müdürü Selim Şiper, Türk insanının genlerinde yöneticilik kültürü bulunduğunu ve bunu fark eden yabancıların adeta Türk yönetici avına çıktığını savundu. Şiper, "Komplekslerden kurtulmamız lazım. Türk insanı kabiliyetlidir ve bugün dünyanın en büyük şirketlerini Türkler yönetiyor" dedi.
Yazarımız Metiner Sezer'e konuşan İpragaz Genel Müdürü Selim Şiper, komplekslerden arınıp Türkiye'ye ve Türk insanına güvenmek gerektiğini söyledi.
Türkiye'nin 22'nci büyük şirketi İpragaz Genel Müdürü Selim Şiper ile görüştüm. Dolu dolu bir röportaj oldu. Şiper, birçok yabancı şirkette yöneticilik yaptı. 10 senedir de İpragaz'ın yöneticisi. Şiper, yabancı şirketlerin adeta Türk yönetici avına çıktığını da söyledi. Ayrıca bir iktidarın verdiği yanlış karar nedeniyle Türkiye'nin 15 milyar doları nasıl buhar oldu, o da ortaya çıktı bu sohbet esnasında. Hele bürokrasinin ne boyutta olduğuna inanamayacaksınız!
>> Son dönemde Türk yöneticiler kapışılıyor. Türkiye'ye de pek çok yabancı geliyor. Bu gidiş-geliş, yöneticilerimize bir şey kazandırdı mı?
Derin bir konu... Bazı komplekslerden kurtulmamız lazım. Türk insanının iş yönetimi konusunda çok büyük aşamalar kaydetmiş olduğu inkar edilemez. Dünya çapında başarılı Türk şirketleri var. Başarılı Türk yöneticileri var. Ki, bunun en büyük sebebi coğrafya. Bu coğrafya farklı bir coğrafya; bu, dünyanın dört bir köşesinde at koşturabilir hale sokuyor bizi. Hem doğuyu hem batıyı biliriz.
>> Çok iddialı konuşuyorsunuz.
Evet. Onun için zaten bu coğrafyadan çıkmış insanlara gittikçe artan bir rağbet var; hem de en üst düzeyde. Osmanlı geleneğinden geliyor bu yönetme kabiliyeti. Bizim insanımızın özellikleri vardır. Küçük büyük bilirleriz bir kere. Bu tamamen bu coğrafyanın verdiği kültür ve terbiyedir. Biz bir Amerikalı veya Batı Avrupalı gibi 'tek doğruların bizim' doğrularımız olmadığını biliriz. Empati yapabiliriz. Ve güven bazında çalışan milletiz.
YABANCI BİZDEN ÖĞRENDİ
>> Baş da ağrıtıyor ama bu güven!
Bu coğrafyanın insanı orta yolu bulmada da mahirdir. Dolayısıyla yabancı sermaye, yabancı şirket geldi de biz bundan ne öğrendik, değil. Yabancı sermaye bizden ne öğrendi?!. Kusura bakmayın, yabancı sermaye buraya geldiği zaman satın aldığı o şirkette en alt kademede çalışan kişinin bile bir ekonomist olduğunu görüyor ve şaşkına dönüyor. Biz değil Türk şirketlerini; dünyayı yönetecek kabiliyette insanlara sahibiz. Gidin Amerika'ya. Üst düzeydeki insanlar dahi harita üstünde size ülkelerin yerini gösteremez!.. Benim insanım öyle mi ya? Hem ekonomist, hem politikacı.
>> Hangisi iyi?
Bunun iyisi kötüsü yok. Değişik bir özellik. Olaylar kritik noktalara geldiği zaman, Alman panikler, biz soğukkanlı oluruz. Amerikalı; yola çukur kazılmış ve "Dikkat çukur var" tabelasını konulmamışsa, o çukura düşer, benim insanım etrafından dolanır. Ama paranın pasaportu olmaz. Benim ülkemin insanına ve potansiyeline güvenip bavullara parasını koyup yatırım yapmaya gelen gerçek yatırımcıyı ayrı tutmak lazım. Bizim yanlışımız sıcak paraya bütün kapıları açarken, şirket kurmak isteyen gerçek yatırımcıdan ise 256 imza istememiz!
>> Hâlâ mı?
Hâlâ ya. Bu azaltılmış hali. Allah'tan şu anki hükümet buna bir çözüm getirdi ama mantık olarak yanlış buluyorum bu çözümü. Hadise döndü dolaştı, içinde yabancı sermaye bulunan şirketleri, yabancı sermaye şirketi statüsüne soktu.
>> Şöyle mi diyorsunuz? Türk insanı yönetici vasfına sahip ve bütün dünyada itibar görüyor. Sermaye ise yabancıda. Biz de onların parasına itibar gösterelim.
15 MİLYAR DOLAR HAVAYA GİTTİ
Aynen öyle. Yine bizden, İpragaz'dan örnek vereyim. İpragaz 1960 yılında kurulmuş bir şirket. 5 Türk ortakla yola çıkmış. 1965'te hissesinin yarısından bir fazlası Türkiye Petrolleri A.Ş.'ye geçmiş. Uzun süre KİT görüntüsünde çalışmış. 1992'de özelleştirme gerçekleştirilince, tamamen yabancı pasaportlu şirket olmuş İpragaz. Fakat, bugüne kadar bu şirkette Türkiye Cumhuriyeti Pasaportu taşımayan bir tek kişi çalışmamış.
>> Konu buraya gelmişken size Türkiye enerji sektörünün nereye gittiğini sormak istiyorum?
Türkiye'deki enerji sektörü daha pek çok gelişime açık bir sektör. Her kaynağı kullanalım. Türkiye'nin bazı prangaları var. En başta da doğalgaz. 15-20 sene evvel, tüketemeyeceğimiz miktarda doğalgaz taahhütleri vermiş Türkiye. Kullanmasa dahi parasını ödemek zorunda. 'Al ya da öde' çünkü bunlar. (Mesut Yılmaz iktidarını kastediyor). Ha, diyeceksiniz. Burada bir suistimal mi var. Hayır yok. Son 10 yıla bakın bir. Ticari bir anlam ifade etmese de Türkiye'nin her tarafına doğalgaz götürme çabası var. Çünkü, o kadar fazla doğalgaz alıyoruz ki, 'hiç olmazsa vatandaşa tükettirelim' mantığı. Son 12 yıldır yılda yaklaşık 15 milyar dolar gibi fazladan ödeme yaptık doğalgaza. Dünyada doğalgaz üreticisi olmadığı halde doğalgaz ihracatı yapmaya çalışan tek ülke biziz. Türkiye Yunanistan'a doğalgaz satıyor. Ve Nabucco yapılırsa, o taraftan da satarız diye bir ümidimiz var. Satın aldığı gazı daha düşük fiyatla ihraç eden ülke yine biziz. Yani, 100 liraya alıyoruz, 50 liraya satıyoruz. İyi ki satıyoruz. Yoksa 100 lira gidecekti. Bir de vergi adaletsizliği var.
>> Doğalgazda mı?
Evet. İstanbul'da doğalgaz kullanan bir ev metreküp başına 1 lira 8 kuruş ödüyor. Bunun içerisinde 2 kuruş ÖTV var. Bir ev 2 ayda ortalama 140 metreküp doğalgaz kullanır. Bunun karşılığında 142 lira 61 kuruş ödeniyor. Bunun 3 lira 3 kuruşu ÖTV'dir. Muş'ta oturan vatandaşın doğalgaz kullanmak gibi bir şansı var mı? Yok! Katalitik sobayla ısınıyor. İstanbul'daki aynı enerjiye Muş'taki vatandaş 345 lira 85 kuruş ödüyor. 2.5 katı.
>> Neden öyle?
Öyle işte. 'Al ya da öde'nin faturası bu. İşin en enteresan tarafını söylemedim: Muş'taki vatandaş ne kadar vergi ödüyor, biliyor musunuz? 91 lira 90 kuruş!. Yani, LPG ile doğalgaz özel tüketim vergileri arasında 30 misli fark var. 3 liraya karşılık 92 lira. Yüzde 3000! Başka bir deyişle, doğalgaz için ödediğiniz fiyatın yüzde 17.5'i vergiye gidiyor. Tüpte ise yüzde 43 bu oran. LPG tüketen vatandaş cezalandırılıyor yani.
>> Mantığı ne bunun?
Mantığı şu: Ucuz tutalım, çok kullanılsın. Öte yandan devletin vergiye ihtiyacı var, onu da LPG kullanandan alalım!..
TÜRK YÖNETİCİYE BÜYÜK RAĞBET
Osmanlı'dan gelen yönetme kabiliyetinin Türkleri dünyanın dev şirketlerine çok şey öğrettiğini söyleyen Selim Şiper, "Biz hem doğu, hem batıyı biliriz. Dünyanın dört köşesinde at koştururuz" diyor